Hz.Ali (r.a) ve Babanın Oğluna Bedduası
“Ben babamla birlikte karanlık bir gecede Kâbe’yi tavaf ediyorduk. Kâbe’nin etrafı sakinleşmişti, ziyaretçiler uykuya dalmışlardı. Aniden yürek yakan bir ses duyduk. Biri Allah’ın dergâhına yönelerek insanı etkileyici içten bir acıyla yalvarıp ağlıyordu.”
Babam bana şöyle buyuru: “Ey Hüseyin! Allah’ın dergâhına sığınan, kırık kalple pişmanlık gözyaşı döken günahkâr bir kulun sesini duyuyor musun? Git onu bul benim yanıma getir.”
İmam Hüseyin (as) şöyle devam ediyor: Gecenin karanlığında Kâbe’nin etrafını gezdim, o adamı rükünle makam arasında namaz halinde buldum. Selam vererek şöyle dedim: “Ey Allah’ın pişman olan kulu! Babam Emir’ul- Muminin seni çağırıyor.” Bu sözü duyunca aceleyle namazını tamamladı. Onu babamın huzuruna götürdüm. Babam onun temiz elbise giymiş, yakışıklı bir genç olduğunu görerek şöyle buyurdu:
“Sen kimsin?”
Genç: “Ben bir arabım.”
Emir’ul- Muminin: “Durumun nasıldır? Neden öyle yakıcı bir şekilde ağlıyorsun?”
Genç: “Ey Emir’ul- Muminin! Babama isyan etmenin cezasını çekiyorum; onun bedduası yaşandımın temellerini sarstı, sağlık ve huzurumu elimden aldı.”
Emir’ul- Muminin: “Olay nedir?”
Genç: “Ben laubali bir gençtim, sürekli günah işliyordum, Allah’tan da hiç korkum yoktu. Bana karşı şefkatli olan yaşlı bir babam vardı. Bana her ne kadar nasihat etseydi, sözlerini dinlemezdim. Bana nasihat ettiği zaman, onu azarlıyordum, sövüyordum, bazen de dövüyordum.
Bir gün, bir yerde bir miktar para vardı, onu alıp harcamak için o paraya doğru gittim. Babam o parayı almama mani oldu. Ben de parayı zorla elinden alarak onu sert bir şekilde yere vurdum; o esnada babam ellerini dizlerine koyup kalkmak istedi, ama acı ve eziklikten yerden kalkamadı. Paraları alıp işime gittim. O anda, babam bütün arzularının yok olduğunu görüp Allah’ın evine (Kâbe’ye) giderek bana beddua edeceğine dair yemin etti.
Birkaç gün sonra da oruç tutup namaz kıldı. Daha sonra yolculuk için hazırlığını tamamlayıp Kâbe’ye yani buraya doğru hareket etti. Ben onu izliyordum; tavaf ettikten sonra Kâbe’nin perdesinden tutarak kırık bir kalp ve yakıcı bir ahla bana beddua etti.
Allah’a and olsun ki! Bedduası sona ermeden, bu bedbahtlığa yakalandım, böylece sağlık (nimeti) elimden alınmış oldu.”
Genç adam bu sırada gömleğini açarak bedeninin bir tarafının felç olduğunu gösterdi. Genç sözlerinin devamında şöyle dedi:
“Bu olaydan sonra bütün yaptıklarıma çok pişman oldum. Babamın yanına giderek özür diledim. Ama o kabul etmedi, kendi evine doğru gitti. Üç yıl bu durumla yaşadım, nihayet hac mevsiminin üçüncü yılı, babamdan, Kâbe’ye giderek bana beddua ettiği yerde benin için hayır dua etmesini ısrarla istedim.
Babam lütfederek benim bu ricamı kabul etti. Mekke’ye doğru hareket ettik. Seyyak çölüne yetiştiğimizde artık karanlık çöktü. Caddenin kenarından bir kuş aniden kanatlarını (çırparak) uçunca deve ürktü ve babamı yere attı. Babam taşların üzerine düştü, düşer düşmez de can verdi. Babamı o bölgede defnedip buraya geldim. Biliyorum benim bu kötü kaderim, babamın bedduası ve benden razı olmaması sebebiyledir.
Emir’ul- Muminin (as), gencin bu dertli hikâyesini duyduktan sonra şöyle buyurdular: “Senin feryadına koşacak olan, şimdi yetişmiştir; Resululah’tan (saa) duymuş olduğum duayı sana öğreteceğim; içerisinde Allah’ın ism-i azamı olan bu duayı kim okursa, Allah Teala onun duasını kabul eder; gam, üzüntü, hastalık ve fakirlik onun yaşandısından uzaklaşır, günahları ise bağışlanmış olur…” [1]
İmam Hüseyin (as), sözünün devamında şöyle buyuruyor:
Genç duayı alıp gitti. Zilhicce ayının onuncu gününün sabahı, sevinçli bir halde yanımıza geldi. Sağlığının düzelmiş olduğunu gördük.
Genç şöyle dedi: “Allah’a and olsun ki, Allah’ın ism-i azamı bu duadadır. Allah’a and olsun ki, duam kabul oldu, hacetim karşılandı.”
Emir’ul- Muminin (as) ondan, nasıl şifa bulduğunu açıklamasını istedi.
Genç şöyle dedi: “Zilhiccenin onuncu gecesinde, karanlık her tarafı sardığı herkesin uykuya daldığı bir vakitte, duayı elime alıp Allah’ın dergâhına yakararak gözyaşı döktüm. Kısa bir süre uyudum; uykuda Resulullah’ı (saa) gördüm; mübarek elini omzuma koyarak şöyle buyurdu:
“Alah’ın ism-i azamı hürmetine sağ- salim ol ve güzel bir yaşantın olsun.”
İkinci kez olarak gözlerim uykuya dalınca şöyle bir ses kulağımda çınladı: “Ey genç! Kalk artık. Allah’ın ism-i azamı ile yakardın ve duan kabul oldu.”
Ben uykudan uyandığımda kendimi sağ-salim gördüm.[2]
1-İmam’ın (as) ona öğrettiği dua, “Meşlul” adındaki meşhur bir duadır; merhum Şeyh Abbas-i Kummi, o duayı “Mefatih” kitabında nakletmiştir.
2-Bihar, c. 41, s. 225; c. 95, s. 295.
“Günahından Dolayı Cezalandırılan Gencin Duası"
Bu dua Kef'amî'nin kitaplarından ve “Muhecu'd-Deavat kitabın-dan nakledilmiştir. Bu duayı Emirulmüminin Hz. Ali (a.s), babasına karşı işlediği günah ve sitemden dolayı felç olan bir gence öğretmiştir. Genç bu duayı okuduktan sonra rüya aleminde Resulullah'ın (s.a.a) gelip elini onun bedenine sürdüğünü ve “Allah'ın ism-i a'zamını gözet; senin işin hayırla sonuçlanacaktır" buyurduğunu görüyor. Uykudan uyanınca iyileştiğini ve vücudunun sapasağlam olduğunu görüyor; bu dua şöyledir:
اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يا ذَا الْجَلالِ وَالاِكرامِ يا حَيُّ يا قَيّوُمُ يا حَيُّ لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ، يا هُوَ يا مَنْ لا يَعْلَمُ ما هُوَ وَلا كَيْفَ هُوَ وَلا حَيْثُ هُوَ اِلاّ هُوَ، يا ذَا المُلْكِ وَالْمَلَكوُتِ يا ذَا الْعِزَّةِ وَالْجَبَروُتِ، يا مَلِكُ يا قُدُّوسُ، يا سَلامُ يا مُؤْمِنُ يا مُهَيْمِنُ يا عَزيزُ يا جَبّارُ يا مُتَكَبِّرُ يا خالِقُ يا بارِئُ يا مصوِّرُ يا مُفيدُ يا مُدَبِّرُ يا شَديدُ يا مُبْدِئُ يا مُعيدُ يا مُبيدُ يا وَدُودُ يا مَحْمُودُ يا
"Allah'ım! Ben senin “Bismillahirrahmanirrahim" ismin hürmetine senden diliyorum; ey yücelik ve ikram sahibi, ey diri ve varlıkları ayakta tutan, ey kendisinden başka ilâh olmayan diri, ya Hu, ey kendisinden başka kimse “Hu"nun ne demek, nasıl, nerede, hangi nitelikte olduğunu bilmeyen; ey saltanat ve melekut sahibi, ey izzet ve iktidar sahibi, ey -
مَعْبوُدُ يا بَعيدُ يا قَريبُ يا مجيبُ يا رقيبُ يا حَسيبُ يا بَديعُ يا رَفيعُ يا منيعٌ يا سَميعُ يا عَليمُ يا حَليمُ يا كَريمُ يا حَكيمُ يا قَديمُ يا عَلِىُّ يا عَظيمُ يا حَنّانُ يا مَنّانُ يا دَيّانُ يا مُسْتَعانُ يا جَليلُ يا جَميلُ يا وَكيلُ يا كفَيلُ يا مُقيلُ يا مُنيلُ يا نَبيلُ يا دَليلُ يا هادي يا بادي يا اَوَّلُ يا آخِرُ يا ظاهِرُ يا باطِنُ يا قآئِمُ يا دآئِمُ يا عالِمُ يا حاكِمُ يا قاضي يا عادِلُ يا فاصِلُ يا واصِلُ يا طاهِرُ يا مُطَهِّرُ يا قادِرُ يا مُقْتَدِرُ يا كَبيرُ يا مُتَكَبِّرُ يا واحِدُ يا اَحَدُ يا صَمَدُ يا مَنْ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يوُلَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ صاحِبَةٌ وَلا كانَ مَعَهُ وَزيرٌ، وَلاَ اتَّخَذَ مَعَهُ مُشيراً، وَلاَ احْتاجَ اِلى ظَهيرٍ وَلا كانَ مَعَهُ مِنْ اِلـٰه غَيْرُهُ، لا اِلـٰهَ اِلاّ اَنْتَ فَتَعالَيْتَ عَمّا يَقُولُ الظّالِمُونَ عُلُوّاً كَبيراً، يا عَلِيُّ يا شامِخُ يا باذِخُ يا فَتّاحُ يا نَفّاحُ يا مُرْتاحُ يا مُفَرِّجُ يا ناصِرُ يا
alemin- padişahı, ey bütün kusurlardan münezzeh, ey selametlik veren, ey gözetip kontrol eden, ey izzet ve kudret sahibi, ey azametli, ey yara-tan, ey var eden, ey şekillendiren, ey yarar veren, ey düzen veren, ey şiddetli olan, ey icat eden, ey varlıkların mercii, ey -zalimleri- helak eden, ey iyilerin dostu, ey övülmüş, ey ma'bud, ey -herkesten- uzak, ey -herkese- yakın, ey kabul eden, ey gözeten, ey hesaba çeken, ey icat eden, ey -makamı- yüce, ey mevkisi yüksek, ey duyan, ey bilen, ey ha-lim, ey kerim, ey hekim, ey kadim, ey ulu, ey azim, ey şefkatli, ey nimet veren, ey mükafat veren, ey yardım dilenilen, ey yücelik sahibi, ey cemal sahibi, ey vekil, ey yeten, ey sürçmeleri bağışlayan, ey nimet ulaştıran, ey azamet sahibi zat, ey yol gösteren, ey hidayet eden, ey her şeyin baş-langıcı, ey evvel, ey ahir, ey zahir, ey batın, ey ayakta duran (müstakil) tutan, ey sürekli, ey alim, ey hakim, ey yargılayan, ey adil, ey herkesten ayrı, ey herkes ve her şeyle birlikte olan, ey tertemiz, ey tertemiz eden, ey her şeye gücü yeten, ey iktidar sahibi, ey büyük, ey azamet sahibi, ey yegane, ey tek, ey ihtiyaçsız, ey doğurmayan ve doğrulmayan ve hiçbir şey O'nun dengi olmayan, -ey- eşi ve kendisiyle birlikte yardımcısı olma-yan ve kendisine müşavir tutmayan, bir desteğe ihtiyacı olmayan ve ken-disinden başka ilâh bulunmayan; senden başka ilâh yoktur; sen zalimle-rin söylediklerinden çok yüce ve büyüksün, ulusun. Ey yüce, ey makamı yüksek, ey şanı yüce, ey (müşkülleri) açan halleden, ey çok bağışta bu-lunan, ey rahatlatan ve dinlendiren! Ey yardım eden, ey zalime karşı ge-len, ey imdada yetişen, ey helak eden,
مُنْتَصِرُ يا مُدْرِكُ يا مُهْلِكُ يا مُنْتَقِمُ يا باعِثُ يا وارِثُ يا طالِبُ يا غالِبُ يا مَنْ لا يَفُوتُهُ هارِبٌ، يا تَوّابُ يا اَوّابُ يا وَهّابُ يا مُسَبِّبَ الأَسْبابِ يا مُفَتِّحَ الأَبْوابِ يا مَنْ حَيْثُ ما دُعِىَ اَجابَ، يا طَهُورُ يا شَكُورُ يا عَفُوُّ يا غَفُورُ يا نُورَ النُّورِ يا مُدَبِّرَ الأُموُرِ يا لَطيفُ يا خَبيرُ يا مُجيرُ يا مُنيرُ يا بَصيرُ يا كَبيرُ يا وِتْرُ يا فَرْدُ يا اَبَدُ يا سَنَدُ يا صَمَدُ، يا كافي يا شاف يا وافي يا مُعافي يا مُحْسِنُ يا مُجْمِلُ يا مُنْعِمُ يا مُفْضِلُ يا مُتَكَرِّمُ يا مُتَفَرِّدُ، يا مَنْ عَلا فَقَهَرَ، يا مَنْ مَلَكَ فَقَدَرَ، يا مَنْ بَطَنَ فَخَبَرَ، يا مَنْ عُبِدَ فَشَكَرَ، يا مَنْ عُصِيَ فَغَفَرَ، يا مَنْ لا يَحْويهِ الْفِكَرُ وَلا يُدْرِكُهُ بَصَرٌ، وَلا يَخْفى عَلَيْهِ اَثَرٌ، يا رازِقَ الْبَشَرِ يا مُقَدِّرَ كُلِّ قَدَرٍ، يا عالِىَ الْمَكانِ يا شَديدَ الأَرْكانِ يا مُبَدِّلَ الزَّمانِ يا قابِلَ الْقُرْبانِ يا ذَا الْمَنِّ وَالاِحْسانِ يا ذَا الْعِزَّةِ وَالسُّلْطانِ يا رَحيمُ يا مَنْ هُوَ كُلِّ يَوُم فى شَاْن يا مَنْ لا يَشْغَلُهُ شَاْنٌ عَنْ شَاْنٍ، يا عَظيمَ الشَّأنِ يا مَنْ هُوَ بِكُلِّ مَكانٍ، يا سامِعَ الأَصْواتِ يا مُجيبَ* الدَّعَواتِ يا
ey intikam alan, ey ölüleri dirilten, ey -insanlardan sonra âlemin- vârisi olan, ey talep eden, ey galip olan, ey kendisinden hiç kimse kaça-mayan, ey tevbeleri kabul eden, ey inleyenlerin imdadına koşan, ey çok bağışlayan, ey sebepleri yaratan, ey -kapalı- kapıları açan, ey nerede çağrılırsa icabet eden, ey tertemiz, ey şükredenlere nimet veren, ey affe-den, ey bağışlayan, ey nurun nuru, ey işleri düzene koyan, ey şefkatli, ey -her şeyden haberdar olan, ey sığınak veren, ey aydınlatan, ey basiret sahibi, ey destek veren, ey yüce, ey yegane, ey tek, ey ebedi, ey daya-nak, ey ihtiyaçsız, ey yeten, ey şifa veren, ey vefâ eden, ey afiyet veren, ey ihsan eden, ey iyilik yapan, ey nimet veren, ey üstün, ey yüce, ey tek olan, ey yüce olup kahreden, ey malik olup güç yetiren, ey gizli olup her şeyden haberi olan, ey ibadet edilip mükafat veren, ey kendisine karşı günah işlenip bağışlayan, ey düşünceler kendisini ihata etmeyen, hiçbir göz kendisini göremeyen ve hiçbir şey kendisine gizli kalmayan, ey beşe-re rızık veren, ey bütün kaderleri takdir eden, ey makamı yüce olan, ey erkanı sağlam olan, ey zamanı değiştiren, ey kurbanı kabul eden, ey ni-met ve ihsan sahibi, ey izzet ve saltanat sahibi, ey Rahim ve ey Rahman, ey her gün bir işte olan, ey hiçbir şey kendisini başka bir şeyden alıkoy-mayan, ey şanı yüce, ey her yerde hazır olan, ey bütün sesleri duyan, ey
مُنْجِحَ الطَّلِباتِ يا قاضِيَ الْحاجاتِ يا مُنْزِلَ الْبَرَكاتِ يا راحِمَ الْعَبَراتِ يا مُقيلَ الْعَثَراتِ يا كاشِفَ الْكُرُباتِ يا وَلِيَّ الْحَسَناتِ يا رافِعَ الدَّرَجاتِ يا مُؤْتِيَ السُّؤْلاتِ يا مُحْيِيَ الأَمْواتِ يا جامِعَ الشَّتاتِ يا مُطَّلِعاً عَلَى النِّيّاتِ يا رادَّ ما قَدْ فاتَ يا مَنْ لا تَشْتَبِهُ عَلَيْهِ الأَصْواتُ يا مَنْ لا تُضْجِرُهُ الْمَسْأَلاتُ وَلا تَغْشاهُ الظُّلُماتُ، يا نُورَ الأَرْضِ والسِّماواتِ يا سابِغَ النِّعَمِ يا دافِعَ النِّقَمِ، يا بارِئَ النَّسَمِ يا جامِعَ الاُمَمِ يا شافِيَ السَّقَمِ يا خالِقَ النُّورِ وَالظُّلَمِ يا ذَا الْجُودِ وَالْكَرَمِ يا مَنْ لا يَطَأُ عَرْشَهُ قَدَمٌ، يا اَجْوَدَ الأَجْوَدينَ يا اَكْرَمَ الأَكْرَمينَ يا اَسْمَعَ السّامِعينَ يا اَبْصَرَ النّاظِرينَ يا جارَ الْمُسْتَجيرينَ يا اَمانَ الْخائِفينَ يا ظَهْرَ اللاّجينَ يا وَلِيَّ الْمُؤْمِنينَ يا غِياثَ الْمُسْتَغيثينَ يا غايَةَ الطّالِبينَ يا صاحِبَ كُلِّ غَريبٍ يا مُؤنِسَ كُلِ وَحيدٍ، يا مَلْجَاَ كُلِّ طَريدٍ يا مَاْوى كُلِّ شَريدٍ يا حافِظَ كُلِّ ضالَّةٍ، يا راحِمَ الشَّيْخِ الْكَبيرِ، يا رازِقَ الّطِفْلِ الصَّغيرِ يا جابِرَ الْعَظْمِ الْكَسيرِ يا فاكَّ كُلِّ اَسيرٍ، يا مُغْنِيَ الْبائِسِ
duaları kabul eden, ey talepleri yerine getiren, ey hacetleri reva eden, ey bereketleri indiren, ey gözyaşlarına acıyan, ey sürçmeleri affeden, ey sı-kıntıları gideren, ey iyiliklerin dostu, ey dereceleri yükselten, ey istekleri veren, ey ölüleri dirilten, ey dağınıkları bir araya toplayan, ey niyetlerden haberdar olan, ey geçip gideni geri getiren, ey sesler kendisine karışma-yan, ey istekler kendisini usandırmayan ve karanlıklar kendisini örtme-yen, ey yerin ve göklerin nuru, ey nimetleri veren, ey ıstırapları gideren, ey insanları yaratan, ey ümmetleri bir araya toplayan, ey dertlere şifa ve-ren, ey nur ve karanlıkları yaratan, ey bağış ve ihsan sahibi, ey arşına hiçbir adım ulaşmayan, ey cömertlerin en cömerdi, ey bağışta bulunanla-rın en fazla bağışta bulunanı, ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey kendisine sığınanları koruyan, ey korkanların güveni, ey sığınanların desteği, ey müminlerin dostu, ey yardım isteyenlerin imdadı-na koşan, ey talep edenlerin maksadı, ey bütün gariplerin arkadaşı, ey bütün yalnızların munisi, ey avarelerin sığınağı, ey kaçanlara yer veren, ey bütün kaybolanları koruyan, ey yaşlı ihtiyarlara merhamet eden, ey küçük bebeğe rızık veren, ey kırılmış kemiği onaran, ey bütün esirleri kurtaran, ey fakir zavallıları zenginleştiren, ey korkup sığınanların koruyucusu,
الْفَقيرِ، يا عِصْمَةَ الْخائِفِ الْمُسْتَجيرِ، يا مَنْ لَهُ التَّدْبيرُ وَالتَّقْديرُ يا مِنَ الْعَسيرُ عَلَيْهِ سَهْلٌ يَسيرٌ، يا مَنْ لا يَحْتاجُ اِلى تَفْسيرٍ، يا مَنْ هُوَ عَلى كُلِّ شْيءٍ قَديرٌ يا مَنْ هُوَ بِكُلِّ شَيءٍ خَبيرٌ يا مَنْ هُوَ بِكُلِّ شَيءٍ بَصيرٌ، يا مُرْسِلَ الرِّياحِ يا فالِقَ الاِْصْباحِ يا باعِثَ الأَرْواحِ يا ذَا الْجُودِ وَالسَّماحِ يا مَنْ بِيَدِهِ كُلُّ مِفْتاحٍ، يا سامِعَ كُلِّ صَوْتٍ يا سابِقَ كُلِّ فَوْتٍ يا مُحْيِيَ كُلِّ نَفْسٍ بَعْدَ المَوْتِ، يا عُدَّتي فى شِدَّتي يا حافِظي فى غُرْبَتي يا مُؤنِسي فى وَحْدَتي يا وَلِيّي فى نِعْمَتي يا كَهْفي حينَ تُعْيينِي الْمَذاهِبُ وَتُسَلِّمُني الأَقارِبُ وَيَخْذُلُني كُلُّ صاحِبٍ، يا عِمادَ مَنْ لا عِمادَ لَهُ، يا سَنَدَ مَنْ لا سَنَدَ لَهُ، يا ذُخْرَ مَنْ لا ذُخْرَ لَهُ، يا حِرْزَ مَنْ لا حِرْزَ لَهُ، يا كَهْفَ مَنْ لا كَهْفَ لَهُ، يا كَنْزَ مَنْ لا كَنْزَ لَهُ، يا رُكُنَ مَنْ لا رُكْنَ لَهُ، يا غِياثَ مَنْ لا غِياثَ لَهُ، يا جارَ مَنْ لا جارَ لَهُ، يا جارِىَ اللَّصيقَ، يا رُكْنِىَ الَْوثيقَ، يا اِلهٰي بِالتَّحْقيقِ، يا رَبَّ الْبَيْتِ الْعَتيقِ، يا شَفيقُ يا رَفيقُ فُكَّني مِنْ حَلَقِ الْمَضيقِ، وَاصْرِفْ عَنّي كُلَّ هَمٍّ وَغَمٍّ وَ* ضيقٍ، وَاكْفِني شَرَّ ما لا اُطيقُ، وَاَعِنّي عَلى ما
ey tedbir ve takdir sahibi, ey zorlar kendisine çok kolay olan, ey açıkla-maya ihtiyacı olmayan, ey her şeye kadir olan, ey her şeyden haberi olan, ey her şeyi gören, ey rüzgarları gönderen, ey sabahları yaran, ey ruhları -diriltip mezarlardan- dışarı çıkaran, ey bağış ve ikram sahibi, ey bütün -hacetlerin- anahtarları elinde olan, ey bütün sesleri duyan, ey ge-çip giden hey şeyden önce olan, ey bütün canları ölümlerinden sonra di-rilten, ey zor durumumda hazırlığım, ey gurbet (yalnızlık) zamanımda ko-ruyucum, ey yalnızlık zamanımda can yoldaşım, ey nimetli zamanımda velinimetim, ey bütün yollar beni aciz bıraktığı (yüzüme kapandığı), akra-balarım beni olayların kucağına teslim ettiği ve arkadaşlarım yardımlarını esirgeyerek beni yalnız bıraktığı zaman sığınağım, ey desteği olmayan-ların desteği, ey dayanağı bulunmayanların dayanağı, ey birikimi olma-yanların birikimi, ey sığınağı olmayanların sığınağı, ey koruyucusu olma-yanların koruyucusu, ey hazinesi olmayanların hazinesi, ey dayanağı ol-mayanların dayanağı, ey imdada koşacak kimsesi olmayanların imdadı, ey komşusu olmayanların komşusu, ey sürekli yanımda olan komşum, ey sağlam dayanağım, ey yakin üzere benim ilâhım, ey çok eski Ka'be'nin
اُطيقُ، يا رادَّ يُوسُفَ عَلى يَعْقُوبَ، يا كاشِفَ ضُرِّ اَيُّوبَ، يا غافِرَ ذَنْبِ داوُدَ، يا رافِعَ عيسَى بْنِ مَرْيَمَ وَ مُنْجِيَهُ مِنْ اَيْدِي الْيَهوُدِ، يا مُجيبَ نِداءِ يُونٌسَ فِي الظُّلُماتِ، يا مُصْطَفِيَ مُوسى بِالْكَلِماتِ، يا مَنْ غَفَرَ لآِدَمَ خَطيـئَتَهُ وَرَفَعَ اِدْريسَ مَكاناً عَلِيّاً بِرَحْمَتِهِ، يا مَنْ نَجّى نُوحاً مِنَ الْغَرَقِ، يا مَنْ اَهْلَكَ عاداً الأُوُلى وَثَمُودَ فَما اَبْقى وَقَوْمَ نوُحٍ مِنْ قَبْلُ اِنَّهُمْ كانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغى، وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوى يا مَنْ دَمَّرَ عَلى قَوْمِ لوُطٍ وَدَمْدَمَ عَلى قَوْمِ شُعَيْبٍ، يا مَنِ اتَّخَذَ اِبْراهيمَ خَليلاً، يا مَنِ اتَّخَذَ مُوسى كَليماً وَاتَّخَذَ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلَيْهِمْ اَجْمَعينَ حَبيباً، يا مُؤْتِيَ لُقْمانَ الْحِكْمَةَ وَالْواهِبَ لِسُلَيْمانَ مُلْكاً لا يَنْبَغي لاَِحَدٍ مِنْ بَعْدِهِ، يا مَنْ نَصَرَ ذَا الْقَرْنَيْنِ عَلَى الْمُلُوكِ الْجَبابِرَةِ، يا مَنْ اَعْطَى الْخِضْرَ الْحَيوةَ، وَرَدَّ لِيٌوشَعَ بْنِ نوُنٍ الشَّمْسَ بَعْدَ غرُوُبِها يا مَنْ رَبَطَ عَلى قَلْبِ اُمِّ مُوسى وَاَحْصَنَ فَرْجَ مَرْيَمَ
Rabbi, ey şefkatli, ey arkadaş! Beni olayların zor zincirlerinden kurtar, benden bütün gam ve kederleri, fakirlik ve yoksulluğu gider, beni karşı-sında gücüm olmayan şerden koru ve gücüm yeten şeyde de bana yar-dım et; ey Yusuf'u Yakub'a döndüren, ey Eyyub'un dert ve acısını gide-ren, ey Davud'un hatasını affeden, ey İsa b. Meryem'i yükseltip Yahudile-rin elinden kurtaran, ey -denizin- karanlıklarında Yunus'un nidasına ica-bet eden, ey Musa'yı -vahiy- kelimelerini almak için seçen, ey Adem'in hatasını bağışlayan ve İdris'i rahmetiyle yüce makama yükselten, ey Nuh'u boğulmaktan kurtaran, ey ilk Ad kavmini ve onun peşinden Semud kavmini helak edip onların hiçbirini sağ bırakmayan, daha fazla zalim ve isyancı olup heveslerine uyan Nuh kavmini Ad ve Semud kavminden ön-ce helak eden, ey Lut kavmini yok eden ve Şuayb kavmine öfkelenip kahreden, ey İbrahim'i kendisine Halil eden, ey Musa'yı kendisiyle ko-nuşmak için seçen, ey Muhammed'i -Allah'ın salatı onun ve bütün Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun- kendisine habip kılan, ey Lokman'a hikmet ve-ren, Süleyman'a ondan sonra kimsenin layık olmadığı bir saltanat veren, ey zorba padişahlar karşısında Zulkarneyn'e yardım eden, ey Hızır'a ha-yat veren, Yuşa b. Nun için güneşi battıktan sonra geri çeviren, ey Mu-sa'nın annesinin kalbine ilgi yerleştiren ve İmran kızı Meryem'in rahmini temiz kılan, ey Zekeriya oğlu Yahya'yı günahtan koruyan, ey
ابْنَتِ عِمْرانَ، يا مَنْ حَصَّنَ يَحْيَى بْنَ زَكَرِيّا مِنَ الذَّنْبِ وَسَكَّنَ عَنْ مُوسَى الْغَضَبَ، يا مَنْ بَشَّرَ زَكَرِيّا بِيَحْيى، يا مَنْ فَدا اِسْماعيلَ مِنَ الذَّبْحِ بِذِبْحٍ عَظيم، يا مَنْ قَبِلَ قُرْبانَ هابيلَ وَجَعَلَ اللَّعْنَةَ عَلى قابيلَ، يا هازِمَ الأَحْزابِ لُِمحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَ عَلى جَميعِ الْمُرْسَلينَ وَمَلائِكَتِكَ الْمُقَرَّبينَ وَاَهْلِ طاعَتِكَ اَجْمَعينَ، وَاَسْأَلُكَ بِكُلِّ مَسْأَلَةٍ سَأَلَكَ بِها اَحَدٌ مِمَّنْ رَضيتَ عَنْهُ، فَحَتَمْتَ لَهُ عَلَى الاِجابَةِ يا اَللهُ يا اَللهُ يا اَللهُ، يا رَحْمنُ يا رَحمنُ يا رَحْمنُ، يا رَحيمُ يا رَحيمُ يا رَحيمُ، يا ذَا الْجَلالِ وَالاِكُرامِ يا ذَا الْجَلالِ وَ الاِكْرامِ يا ذَا الْجَلالِ وَالاِكْرامِ، بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ اَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ اَوْ اَنْزَلْتَهُ فى شَْيءٍ مِنْ كُتُبِكَ اَوِ اسْتَأثَرْتَ بِهِ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ، وَبِمَعاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ، وَبِمُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتابِكَ، وَبِما لَوْ اَنَّ ما فِي الاَْرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ اَقْلامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ اَبْحُر ما نَفِدَتْ كَلِماتُ اللهِ اِنَّ اللهَ عَزيزٌ* حَكيمٌ وَاَسْأَلُكَ بِاَسْمائِكَ الْحُسْنَى الَّتي نَعَتَّها في كِتابِكَ فَقُلْتَ وَللهِ
Musa'nın -kardeşi ve kavmine karşı- öfkesini yatıştıran, ey Zekeriy-ya'ya Yahya'yı müjdeleyen, ey büyük bir kurbanlığı fidye vererek İsmail'i kurban kesilmekten kurtaran, ey Habil'in kurbanını kabul eden ve Kabil'in üzerine laneti kılan, ey Muhammed -Allah'ın salatı onun ve Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun- fethi için orduları yenilgiye uğratan! Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine, bütün peygamberlere, mukarreb meleklere ve sana itaat eden herkese salat eyle; senden, senin kendisinden razı olduğun bir kişinin senden istediği ve onları kabul etmeyi kendine kesin kıldığın bü-tün şeyleri istiyorum; ey Allah, ey Allah, ey Allah, ey Rahman, ey Rahman, ey Rahman, ey Rahim, ey Rahim, ey Rahim, ey yücelik ve ikram sahibi, ey yücelik ve ikram sahibi, ey yücelik ve ikram sahibi; onun (yücelik ve ikramın) hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine; kendini isimlen-dirdiğin veya kitaplarından birinde indirdiğin ya da kendi yanındaki gayb ilminde kendine mahsus kıldığın bütün isimlerin, arşının izzetli makamla-rı, Kitabının rahmetinin nihayeti ve “Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, deniz(ler) de (mürekkep olsa), arkasından yedi deniz (daha gelip)
الأَسْماءُ الْحُسْنى فَادْعوُهُ بِها، وَقُلْتَ اُدْعُوني اَسْتَجِبْ لَكُمْ، وَقُلْتَ وَاِذا سَأَلَكَ عِبادي عَنّي فَانّى قَريبٌ اُجيبُ دَعْوَةَ الدّاعِ اِذا دَعانِ، وَقُلْتَ يا عِبادِيَ الّذَينَ اَسْرَفوُا عَلى اَنْفُسِهِمْ لا تَقْنَطَُوُا مِنْ رَحْمَةِ اللهِ اِنَّ اللهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَميعاً اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحيمُ، وَاَنَا اَسْأَلُكَ يا اِلهٰي وَاَدْعُوكَ يا رَبِّ وَاَرْجُوكَ يا سَيِّدى وَاَطْمَعُ في اِجابَتي يا مَوْلايَ كَما وَعَدْتَني، وَقَدْ دَعَوْتُكَ كَما اَمَرْتَني فَافْعَلْ بي ما اَنْتَ اَهْلُهُ يا كَريمُ، وَالْحَمْدُ للهِِ رَبِّ الْعالَمينَ وَصَلَّى اللهُ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِهِ اَجْمَعينَ.
ona yardım etse de (Allâh'ın kelimeleri yazılsa), yine (bunlar tükenir), Al-lâh'ın kelimeleri tükenmez. Allâh öyle üstündür, öyle hikmet sâhibidir" -buyruğunun- hürmetine senden istiyorum. Kitabında vasıflandırıp “En güzel isimler Allâh'ındır. O halde O'na o (güzel isim)lerle du'â edin", de-diğin ve “Çağırın beni icabet edeyim size" dediğin ve “Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm", dediğin ve “De ki: "Ey nefis-lerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Al-lâh bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir" dediğin güzel isimlerin hürmetine senden istiyorum. Allah'ım! Ben senden istiyorum, ya Rabbi sana dua ediyorum, ey efendim! Sana ümit besliyo-rum ve ey mevlam, duamı kabul etmene tamah ediyorum. Çünkü sen bana vaat ettin ve ben emrettiğin gibi dua ettim; o halde benim hakkımda sana yakışır bir şekilde davran ey kerim; hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ın salatı Muhammed ve onun tertemiz Ehl-i Beyt'inin üzerine olsun."
Sonra kendi hacetlerini iste; inşaallah kabul olunur. “Mehcu'd-Deavat" kitabının rivayetine göre bu duanın ancak taharetli olarak okunacağı bildirilmiştir.
“Mefatihu’l-Cinan” kitabından alıntıdır.
Yazar: Şeyh Abbas Kummî
Sayfa:176