Deccal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deccal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2022 Perşembe

Çin'de Gökyüzü Gece Karanlığında Kırmızı Renge Büründü

 HADİSTE KITLIK UYARISI VE YİYECEK STOĞU TAVSİYESİ

1) "Ramazan ayında gökyüzünde iki alamet meydana gelir. Bundan sonra insanlar arasında ihtilaf olur. Sen bu alametleri gördüğünde gücün yettiğince yiyecek biriktir." (Nuaym bin Hammad,Fiten, s.150,H.616)

2) "Doğudan yeryüzünde herkesin göreceği ateşten bir sütun alameti doğacak. Kim bu olayı görürse ailesi için 1 yıllık yiyecek hazırlasın."(Nuaym bin Hammad,Fiten, s.150)

3) "Ramazan ayında doğu tarafından gökyüzünde ateşten bir sütun gördüğünüzde hemen gücünüz yettiği kadar yiyecek hazırlayın. Çünkü o yıl kıtlık olur."(Nuaym bin Hammad,Fiten, s.153)

4) "Doğudan geceleyin doğan gökyüzünde büyük bir ateş gördüğünüzde bilin ki, bu insanların kurtuluşu ve Mehdi'nin zuhuruna çok az kaldığının işaretidir."(Mucemül Ehadis, 3.cilt,s.481)

Rahman suresi 37. Ayeti kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

“Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman.”(Rahman 37)

Bu ayet-i kerimeyi izaha geçmeden önce ayette geçen bazı kelimeleri tahlil edelim. Öncelikle ayetin başında إِذَا  kelimesi vardır. Bu kelime gelecek zaman zarfı olup şart anlamı taşır. Ayrıca gizli bir fiil olan رَأَيْتَ ‘’ (ra eyte) sen gördün’’ fiilinin mefulü (nesnesi) olur.

Yani anlam “sen göreceğin zaman” anlamındadır. İkinci olarak انْشَقَّتِ  (inşekkat) kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime lügatte ‘’yarılmak’’ anlamında kullanılır. اَلدِّهَانُ (eddihan) ise Arapçamızda iki anlamda kullanılır. Birincisi kızgın yağ, ikincisi ise tabaklanıp boyanmış deri (sahtiyan) anlamında kullanılır.

Bu izahlardan sonra şimdi ayet-i kerimeyi yeniden tercüme edelim. Eğer gökyüzü yarılır ise sen gökyüzünü sahtiyan (tabaklanmış ve boyanmış deri) gibi veya kızgın yağa benzer bir gül olarak görürsün. Bu ayeti kerimeyi birçok müfessir kıyametin koptuğu andaki gökyüzünün durumu olarak tefsir etmişlerdir.



Çünkü gökyüzünün yarılması onlara kıyameti hatırlatmıştır. Oysa biz şu anda gökyüzünün yarılmasını atmosferin delinerek uzaya gidilmesi olarak anlayabileceğimiz gibi, teleskoplarla da nazarımızın gökyüzünü yarıp öteleri izlemesi olarak ta anlayabiliriz.

İşte bu cihette ayetin anlamı ‘’Eğer siz gökyüzünü delerek uzaya çıkmaya güç getirirseniz veya icad ettiğiniz aletlerle gökyüzünü yarıp ötesini izlemeye muvaffak olursanız gül renginde bir sahtiyan veya kızgın yağ göreceksiniz’’ demektir.

Peki “erimiş bir yağ gibi kıpkırmızı bir gül”  ne demektir. Dilerseniz bu konuda bilim adamlarının ve uzay araştırmacılarının görüşlerine yer verelim.

Nebula uzayda bulunan ve geniş alanlara yayılmış olan gazlar, toz, hidrojen, helyum ve diğer iyonize gazlardan oluşan bulutsu yapılara verilen isimdir. Bu gaz püskürmeleri oldukça büyük ve hızlıdır. Daha sonraları bu gazlar yakınlaşarak bir gaz bulutu oluştururlar. Bu gaz bulutunun sıcaklığı 15.000 °C den fazladır.

Gerçekten de günümüzde yapılan uzay araştırmaları sonucunda bilim adamları tıpkı ayette ifade edildiği gibi erimiş bir yağ gibi kıpkırmızı bir gül renginde bir Nebula ile karşılaşmışlardır.

Evet bu Nebula tıpkı bir güle benzediğinden dolayı bilim adamları tarafından Gül şeklini andıran gaz bulutu manasında “Rosette Nebula” olarak isimlendirilmiştir. Rosette Nebula geniş bir toz ve gaz kütlesidir ve Dünya’dan yaklaşık olarak 5,200 ışık yılı uzaklıkta ve çapı yaklaşık 130 ışık yılıdır. Ve görünümü ise tıpkı Kur’an’da belirtildiği gibi erimiş bir yağ gibi kıpkırmızı bir gül şeklindedir.

Günümüzdeki teknolojik gözlem araçları ile ancak ortaya çıkarılabilen bu gerçeğin bilim ve tekniğin olmadığı bir asırda, okuma yazma dahi bilmeyen bir insan tarafından haber verilmesi sizce ne manaya gelmektedir.

Evet madem o asırda yaşamış okuma yazma bilmeyen bir insanın böyle bir haber vermesi mümkün değildir. O halde Kur’an Allah’ın ezeli kelamı ve bu haberi bizlere getiren zat da (a.s.m) onun elçisidir. İnandık ve itaat ettik.



7 Mayıs 2022 Cumartesi

Celcelutiye Duası Arapça Türkçe Okunuşu

 Hz. Peygamber (asm)'e gelen vahiy, biri sarih/açık vahiy, diğeri zımnî/gizli vahiy olmak üzere iki çeşittir.

Sarîh Vahiy: Bu çeşit vahiy, doğrudan doğruya Allah'tan geldiği için, Hz. Peygamber (asm)'in onda hiçbir müdahalesi yoktur. O, bu hususta sadece bir tebliğ edici veya bir tercümandır. Bu sarîh vahiy iki şekilde ortaya çıkmıştır:

a. Kur'an-ı Kerim: Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)'in buradaki vazifesi, sırf tebliğden ibarettir.

b. Kudsî hadisler: Mânası Allah tarafından ilkâ edilen bu çeşit vahiyler konusunda da Hz. Peygamber (asm)'in vazifesi, sadece tercümanlıktır.

Zımnî Vahiy: Zımnî vahiylerde söz konusu olan herhangi bir husus, hulasa halinde gelir ve ana hatlarıyla vahiy ve ilhama dayanır. Konunun tasviri, şekillendirilmesi, izah edilmesi ise, Resullulah Efendimiz (asm.) tarafından yapılır. Hz. Peygamber (asm), vahy-i zımnî ile gelen hususları bazen ilhamla, bazen vahiyle, bazen de kendi kudsî feraset ve içtihadıyla izah eder.

Celcelutiye kasidesinin kendisi değil, onun aslını ifade eden muhtevası itibariyle bir kudsî hadîs gibi veya zımnî bir vahiy olarak telakki edilebilir. Bu nevi vahiylerin Kur’an’da yeri yoktur.

Aslî muhtevası itibariyle zımnî bir vahiy olarak telakki edilen Celcelutiye'yi, Hz. Ali (ra) şerh edip açıklayarak manzum bir kaside halinde tanzim etmiştir. Kasidenin kendisi Arapça’dır ve Arapça kaside olarak tanzim edilmiş, ancak Allah’ın bazı isimleri ve diğer bir takım kelimeler Süryanîce'dir. Bunun birçok hikmeti olabilir:

Evvelâ, âlimlerin bildirdiğine göre, Celcelutiye, engin bir muhtevaya sahiptir. Derin sırları ihtiva eden ve ism-i âzam sırrını taşıyan bir kasidedir. Daha önce İbranîce ve Süryanîce konuşan birçok peygamber bu kasidenin aslî muhtevasıyla münacatta bulunmuş ve o sayede birçok sıkıntılardan kurtulmuşlardır.(bk. Gümüşhanevî, Mecmuatu’l-Ahzab, Şazelî bölümü, s. 508-525). Hz. Ali (ra) de bu muhtevayı tanzim ederken eski peygamberlerin hatırasını yâd etmek maksadıyla Süryanîce kelimeler kullanmış olabilir.

İkincisi; İsm-i âzam sırrını taşıyan bu mühim kasideyle ehil olanların dikkatini çekmiş ve bazı sırları onlarla paylaşmış olabilir.

İmam-ı Gazzalî, hocası İmam Nureddin el-Isfahanî, İmam Ahmed el-Bunî ve Şeyh Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’ye göre, Celcelutiye kasidesinin aslı vahiydir. Zahir ve batın ilimlerinin meşhur üstadları olan bu âlimlerin kanaatlerine iştirak etmek ve onların malumat ve beyanlarına itimad etmekte -ilmen ve dinen- bir mahzur görmemekteyiz. Ancak bu kasidenin aslının vahiy olduğuna inanmamak da, inanmak da, kişiyi dinen mes’ul etmez.

Celcelûtiye, Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)’ın derslerine istinaden, Hazret-i Ali (ra) tarafından te'lif edilen Süryanice bir kasidedir. Esas mânası bedi' demektir. Mecmuat-ül Ahzab'ın birinci cildinde yer almaktadır. Bediüzzaman, İmam-ı Gazzalî gibi birçok imamların Celcelûtiye'yi şerh ettiklerini söylemiştir. Konu ile alâkalı birçok eser te’lif edilmiştir.

İmam-ı Gazzalî’nin Celcelutiye şerhi, Ziyaaddin Gümüşhanevî Hazretlerinin tanzim ettiği Mecmuatu’l-Ahzab adlı eserinin “Şazelî” adlı cildin 508. sayfasından itibaren başlar. Ancak bu şerhler, kelimelerin mânasından ziyade kasidede yer alan beyitlerin hassâlarını açıklayan bir mahiyettedir. Süryanî kelimelerden az bir kısmının mânası verilmiştir.

Celcelutiye'nin kendisi ise, aynı cildin, 499-531 sayfaları arasında yer almaktadır. Kasidedeki bütün beyitlerin altında onların ebced karşılıkları da yazılmaktadır.

Hazret-i Ali (ra) tarafından Celcelutiye adıyla ve cifir ilmine göre birçok tarih de düşürülerek Süryanî diliyle nazmedilmiş ve kaside haline getirilmiştir. Yüksek ve tesirli bir duadır. Bir isimler hazinesidir. Allah’ın rahmetini celb etmesi hasebiyle bir rahmet hazinesi veya bir cennet hazinesi demek de mümkündür. Allah`ın en büyük ismi olan ism-i a'zam bu duanın içerisinde gizlenmiş olduğundan, bu duayı okuyarak Allah’a sığınan kimsenin, dünya ve ahiret işlerinde çok kolaylıklar ve bereketler göreceği müjdelenmiştir.

İmam-ı Gazzalî Hazretleri nakleder ki:

Cebrail Aleyhisselam Peygamber Efendimiz`e (asm) dedi ki:

"Ya Muhammed! Rabb`in sana selam ediyor ve selamın en mükerremini sana tahsis buyuruyor. Sana bu hediyeyi ihsan buyurdu."

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm): "Ey kardeşim Cebrail! Bu hediye nedir?" dedi.

Cebrail Aleyhisselam: "Bu hediye, içinde İsm-i Azam ile en geniş kasem bulunan büyük duadır." diye cevap verdi.

Peygamber Efendimiz (asm): "Ey kardeşim Cebrail! Bu duanın adı nedir? Keyfiyeti nasıldır?" diye sordu.

Cebrail Aleyhisselam dedi ki: "Ya Muhammed! Bu duanın adı Bedi`dir (Celcelutiye). İçinde en yüksek kasem ve İsm-i Azam vardır. O İsm-i Azam ki:

1. Arş-ı A’la’nın kenarına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Allah’ın arşını taşıyan melekler bu arşı kaldıramazlardı!

2. Güneşin kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, güneşin ışığı ve nuru olmazdı!

3. Ay’ın kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, ay ışık veremezdi.

4. Cebrail Aleyhisselam`ın kanadına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Hazret-i Cebrail yeryüzüne inemez, semaya çıkamazdı!

5. Mikail Aleyhisselam`ın başına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı yağmurlar ve damlalar ona itaat etmezlerdi.

6. İsrafil Aleyhisselam`ın alnına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı sur’a üfleyemezdi.

7. Azrail Aleyhisselam`ın elinin üzerine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, mahlûkatın canlarını alamazdı.

8. Yedi kat göklere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı gökler yükselemezdi.

9. Yedi kat yerlere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, yedi kat yerler, şimdi olduğu gibi sabit olmazdı! Bu ismi Adem Aleyhisselam okumuştur! (İmam-ı Gazzalî, Celcelutiye, s.561)"

Celcelutiye Duası


"Bede'tü bibismillahi ruhi bihi nehtedet

Ila keşfi esrarin bibatinihi intavet"


"Ve salleytü fişşani ala hayrı halkihi

Muahmmedin men zahaddalalete velğalet"


"Ilahi lekad aksemtü biismike daiyen

Biacin ehvecin celcelutin helhelet"


"Efizli min’el envari ya rabbi feyzuhü

Bissirri ve ahya meyyiti kalbi bisalsalat"


"Linuhyi hayătel kalbi min densin feyzuhü

Bikayyumin kămessirru fîhi feeşrekat"


"Ve subbe ală kalbi şeăbiybe rahmetin

Bihikmeti mevlănel aziymi binăalet"


"Fesübhăneke Allahümme yă hayre hălikin

Veya hayre hallăkin ve ekreme ben beat"


"Tübelliğuni kasdi ve küllü măribi

Binuri senail ismi verruhi kad alet"


"Ifdi li minel envâri feyzate menzilin

Aleyye ve ahyâ meyyiti kalbi bağlemehet"


"Elâ ve elbisni heybeten ve celâleten

Ve feffe yedel a’dâi anni bitaytağat"


"Ela vahcubnî min adüvvin ve hâsidin

Bi hakkı şemâhın eşbehin selemet semet"


"Elâ vakdi yâ rabbâhü binnuri hâcetî

Ve yessir ümurî ba’de usrin kad inkadat"


"Ve hallısni min külli hevlin ve şiddetin

Bineassin hakîmin katiussirri esbelet"


"Ve selleme bibahrin va’tini hayre berrihâ

Vesbel aleyyessetre ve esfi minel ğalet."


"Ve asmim ve ebkim sümme a’mâ adüvünâ

Vâharesi yâ zelcelâli bihavsemet"


"Ve fî havsem mea devsem ve berasem

Tehasnet bil’ismi aziymi minel ğalet"


"Ve ellif kulûbel âlemiyne biesrihâ

Aleyye ve elbisnîl kabûle bişelhemet"


"Ve âhrisni ya zelcelâli bikâfi kemen

Ve besrin ümûri bihurmeti taytağat"


"Ve ahzilhüm yâ zelcelâli bifazli men

Ileyhi sehat daben elfelâti ve şettet"


"Ve bârik lenâ Allahümme fî külli kesbenâ

Ve halle ukûdel usri ya yûhirtecet"


"Feyâhü ve yâyûhü ve yâ hayre bâriin

Ve yâ men lenel erzâke min cûdihi nümet."


"Nerüddü bikel a’dâe ve seyyidî

Ve bil’ismi nermiyhim minel büdi bişşetet"


"Feente ricaî ya ilâhi ve seyyidî

Fekul limîmil ceysi in rame bî ğalet"


"Feyâ hayre mes’ûlün ve ekrim men atâ

Veya hayre me’mûlin ilû ümmetin halet"


Celcelutiye Kasidesi Tercümesi

Bismillahirrahmanirrahim

1. "Bismillah ile başladım; ruhum, O'nun sayesinde o besmele içinde saklı olan çok sırları keşfetti."

2. "İkincisinde O'nun yarattıklarının en hayırlısı olan Hz. Muhammed'e salavat getirdim. O Muhammed ki (dünyadan) bütün dalalet ve yanlışlıkları gidermiştir."

3. "Ey İlâhım! Senin ismine dayanarak dua ettim. Hep açık olan ve gittikçe parlayan Ehad ve Bedi' isimlerinle sana yalvarıyorum."

4. "Kadîr ve şanı yüce olan isminle senden istedim. Ey güçlü (kadîr) Allah’ım, sen işlerimi kolaylaştır."

5. "Ey Hayy ve Kayyûm olan Allah’ım! Daima, umut ederek sana yalvarıyorum. Ehad ve Bedi' isimlerini şefaatçi yaparak yüksek sesle bağırıp sana yalvarıyorum."

6. "Denizin ortasına vurulan kılıç gibi olan isimlerinle ey yaratanların en hayırlısı olan Allah’ım! Hâdiseleri yönlendiren, savaş ve barışı sağlayan isimlerinle sana yalvarıyorum ki, bu fitne ateşi söndürülsün!"

7. "Ey İlâhım! Her derde, her işe ânında müdahale eden ve sür’atli bir şekilde icabet eden Allah, Ehad ve Bedi' isimlerinle sana yalvarıyorum."

8. "Ki kalbin hayatını canlandırasın, yani ondaki kirleri gideresin. Kayyûmiyetinle onu ayakta tutasın, o kayyûmiyet sırrı onda hep var olsun ve daima parlasın."

9. "Bu Hayy ve Kayyûm nûrunun çok şimşeklerinden bir ziya üzerime parladı, yüzüme (kalbime) bir parıltı geldi ve şimşek çaktı."

10. "Ve kalbimin üzerine rahmet sağanakları döküldü. Kerîm olan, Mevlâ’mız Allah’ın hikmetiyle... Ve bu şekilde, bu rahmet, hikmet, kerem hakikatleri konuştular."

11. "Bundan sonra her yönden nurlar beni kuşattı. Ve büyük olan sahibimiz Allah’ın haşmeti, bizi yüceltti."

12. "Allah’ım seni tenzih ederim, sen yaratanların en hayırlısısın. Ve çok mükemmel bir şekilde çok çok yaratansın ve biat (antlaşma) yapanların en iyisisin!"

13. "Allah’ım! Beni maksadıma ulaştır, bütün ihtiyaçlarımı gider. Hece harfleri şeklinde toplanan Hurûf-u Mukattaa hakkı için..."

14. "Muskama emanet olarak bırakılan harflerin sırrı hürmetine; isimlerinin nûrunun parlaklığı hürmetine; yüce olan ruhların hürmetine;"

15. "Bana nurlardan parlak bir feyiz akıt; üzerime gelsin, Nûr isminle kalbimin ölülüğünü dirilt!"

16. "Ey Allah’ım! Bana bir heybet ve celâl giydir. Düşmanların ellerini ilim sayesinde benden uzaklaştır."

17. "Allah’ım! Benimle her nevi düşman ve hased arasına perde koy, yüce olan ve barışı temin eden Kadîr ve Azîz isimlerinin hürmetine!"

18. "Tecelli etmekte olan Celâl ve azametinin nûruyla; merhamet ve şefkatinle; çok çok bereketli olan Kuddüs isminle, sen bu karanlıkları aydınlığa çevir."

19. "Ey bu milletin Rabbi olan Allah’ım! Sen Nûr ile ihtiyacımı yerine getir. Öyle bir Nûr ki, tecellisi seri olur. Ve hemen iş biter."

20. "Her bir peygamberini bir ism-i a'zama mazhar edip onları mucizelerle muvaffak ettiğin gibi, sen Kâfi isminle işlerimi kolaylaştır." (Mucize değil de sen bana yetersin!)

21. "Ey azamet ve kibriya sahibi, sen sadece bana (ilmî) bir keramet ver; ilim esrarı bana açılsın çünkü sen bütün akılların ve zekâların sahibisin. Onlar ancak seninle açılıyorlar." (Burada " Halîm " kelimesi şefkatli mânasından ziyade aklı, zekâyı hikmet dairesinde kullanan ve taşkınlıklara yol vermeyen zât demektir. Ki Araplar böyle kişilere akıllı / hikmetli mânasında "Halîm" derler. Bu hakikat Sabûr isminin bir nevî tecellisidir.)

22. "Beni her türlü korku ve şiddetten kurtar; ince mânası, kesin olan, hikmetli ve kuşatıcı bir söz ile..."

23. "Ey Celâl Sahibi Allah’ım! Beni "kün" kef' i ile koru! Ey heybetten ve muvaffakiyetsizlikten dolayı kırılan kırık kalpleri tamir eden ve onları canlandıran Allah’ım!"

24. "Bana (ilimden) bir deniz ver ve o denizin karasının en hayırlı kısmını bana nasib et; çünkü sen benim melceimsin ve bütün sıkıntılar, ancak seninle gider..."

25. "Ve üzerime rızkı rahmet seli gibi yağdır. Çünkü insanlar azmış olsa da sen onların umudusun."

26. "Sen düşmanlarımızı sağır, dilsiz ve kör et; (bizim ne yaptığımızı bilmesinler...) Ey güçlü Allah’ım! Sen Celâl ve büyüklüğünle onları kekeme eyle!" (Millete yanlışı anlatmasınlar!)

27. "Alîm ve Ganî isimlerinle beraber Kudretinin dairesinde, İsm-i A'zam'ınla yanlış yapmaktan korundum."

28. "Bütün insanların kalplerini üzerime cevir. Ve Selâm isminin hürmetine bana onlardan bir kabul duygusu nasib et!"

29. "Ya İlâhî işlerimi kolaylaştır ve bize izzet ve yücelik ver. Alî ve A'lâ isimlerinin hürmetine!..."

30. "Ve üstümüze örtünü sarkıtıver; kalplerimize şifa ver; Sen, korkulardan dolayı hastalanan kalplere şifanın ta kendisisin!"

31. "Ey Allah’ım! Bütün çalışmalarımızı bize bereketli kıl ve her şeyi kolaylaştıran "Hû" isminle bütün zorluk düğümlerini çöz!"

32. "Ey İlâhî! Allah, Hû, Hàyra'l-Hàlikîn isimlerinle ve bütün rızıkların, güzelliklerin onun cömertlik hazinesinden gelişip gelen Cevad isminle sana yalvarıyorum."

33. "Senin kudretinle, her cihetten gelen bütün düşmanları reddediyoruz, geri gönderiyoruz! Ve sen ism-i A'zam'ınla, uzaktan onlara vurup, onları dağıtıyorsun!"

34. "Ya Rabbi, ya Ze'l-Celâl Allah’ım! Çöl kelerinin gelip kendisine şikâyette bulunduğu, Hz. Muhammed hürmetine sen o düşmanlarımızı rahmetinden mahrum et!" (Onları başarısız kıl!

35. "Ya İlâhî! Umudum sensin, efendim sensin; eğer bana tam isabet edecek bir ok atmak istemişlerse, sen onların okunu yamult!" (onlara dönsün!)

36. "Ya Rabbi! Kesin olan iraden ile bütün zarar verenlerin tuzaklarını ve içlerinde sakladıkları kinlerini benden çevir."

37. "Ey kendilerinden dilekte bulunulanların en hayırlısı ve ihsan edenlerin en hayırlısı; ey umut edilenlerin en hayırlısı, Sen gelmiş geçmiş bu ümmete rahmet eyle!" (Onları muvaffak eyle!)

38. "İsmi Nûr ve güzellik olan yıldızımı parlat; günler ve asırlar boyunca, ey sürekli parlayan Nûr olan Allah’ım!"

39. "Senin Allah, Ehad, Celâl, Celîl, Bedi', ..., isimlerin hep parlamaktadırlar."

40. "Bütün dualara kesin cevap veren isimlerini sayarak..." "O isimlerinin ortaya çıkıp parlamasıyla çevrenin bereketiyle....."

41. "Nûr lambası, tutuşturuluyor, gizlice açıklanıyor. Lambaların lambası tutuşturuluyor, gizlice aydınlanıyor."

42. "Celâl ve Hàlık isimlerinin nûruyla; ve kibriyanla; çok bereketli olan Kuddüs ismiyle; bu fitne ateşi söndürüldü."

43. "Allah, Hû, Samed, Cebbar, Kahhar isimleriyle ve savaş deniziyle yükselen düşmanlık ateşi söndürülecektir."

44. "Allah, Hak, ..., Cemîl, Vedûd ve Mucîb, ... isimlerinin hürmetine..."

45. "Mürîd, Cemîl, Zâhir isminle taksim edilen; yüce ve yüceltilen ayetlerin (ve tefsirlerinin) şanı hürmetine..."

46. "..." ; 47. "..."; 48. "..." (1)

49. "Selâm isminle duamı kabul et ve benimle beraber ol; düşmanlara karşı bana sen kâfi gel; çünkü onlar çok azdılar."

50. "Ey yüceler yücesi, sen gerçekten yücesin; sen gerçek Haksın, diğer işler sadece araya giren bir rüzgâr esintisi gibidir."

51. "Senin dergâhına gelen ve iltica eden bütün havl (kasdî güç) ve şiddetli saldırı, ancak seninledir ve senin bu kuvvetinle ancak zulmet dağılır."

52. "Tâhâ, Yâsîn ve Tâsîn ile bizim için ol, saadetimiz için Tâ Sîn Mîm ile bize dön!"

53. "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn ve Sadlarıyla; bizi kuşatan her kötü gözden korunuruz!"

54. "Hâ, Mîm, Ayn sonra Sîn ve Kaflarıyla; Selâm isminle her nevi kötülükten korunuruz!"

55. "Kaf ve Nûn ve onlardan sonraki Hâ Mîm ile yine korunuruz. Ve Duhan suresinde sağlam bir sır vardır."

56. "Elif Lam ile ve Nîsâ sûresiyle ve Mâide ukùduyla; En'âm ve Nûr surelerinde bir nur parlamıştır."

57. "Elif Lâm sonra peşlerindeki "Ra" sırrıyla; Nûr isminle bütün (süflî) ruhanîlerin üstüne çıktım."

58. "Elif Lam sonra Mîm ve Ra'sı ile ruhların mecmaına yükseldim. Fakat hakiki Ruh çok yücedir."

59. "Kitabın (Kur'an'ın) bütün Hâ Mîm'lerinin sırrıyla üzerime Nûr isminin fazlı aksın, ey bölümlere ayrılmış Nûr!"

60. "Amme, Abese, Nâziat ve Târik sûrelerinle Ve's-Semâ-i Zâti'l-Burûc ve Zilzal sûrelerinde..."

61. "Tebâreke, sonra Nûn, sonra Seele Sâil sûreleri hürmetine. Hümeze, Ve'ş-Şemsi Küvvirat surelerinde..."

62. "Ve'z-Zâriyât-i Zerven, Ve'n-Necmi İzâ Hevâ ve İkterabet sûreleriyle bana işler yakınlaştırıldı."

63. "Bütün Kur'an sûrelerinin içinde hizip ve ayet olarak, okuyanın okuduğu ve manen nâzil olduğu kadar sırlar vardır."

64. "İşte ey Allah’ım! Senin fazlınla bu şekilde yazdırdığın üstün kitaplar hürmetine sana yalvarıyorum."

65. (Mealen) "Rahman ve Rahim isminin tecellisiyle yeni ve harika olarak esmâ-i hüsnâna dayanılarak yazılmışlar ve Hakîm ismiyle taksim edilmişler."

66. "... Senin esmâ-i hüsnân sırrıyla fetih ve nasrı (ilâhî yardımı) sür’atli netice verirler."

67. "Kibriya ve hâkimiyetinin nuruyla ey efendim! Âyetü'l-Kübra ile beni âni felaketlerden emin kil!"

68. "Ey İlâhım, zuhûr ve kemalâtının hakkı için ve bu şekilde odaklanan esmâ-i hüsnân ile beni dağınıklıktan kurtar..."

70. "Bunlar Nûr harfleridir. Yüce ve yüksektirler. Asâ-yı Mûsa ismiyle de karanlık dağıldı."

71. "Ya Rabbi onun sırrıyla sana yalvarıyorum. Gayet zillet içindeki birinin yalvarışıyla… Ki; onunla insanlar hidayet buluyor…"

72. "Bu mânadaki bütün kelimelerin şan ve şerefi, üstünlüğü vardır. Günler ve çağlar devam ettikçe; Ya Rabbi sen şefkat et!"

73. "Ya Rabbi, gerçekten ben Seni çağırdım; bütün ayetlerle ve ayetlerin içindekileriyle Sana yalvardım!"

74. "İşte bütün bunlar nur kelimeleridir, onların hususiyetlerini topla. Ve mânalarını tahkik et; bütün hayır onlarla tamamlanır…"

75. "İşte Ya Rabbi, bana muahhar bir yardımcıyı daima hazır et: Allah’ın ifriti; onunla bütün sıkıntılarımı gider…"

76. "O ifrit içinde bana itaat eden bir hizmetkârı musahhar kıl; Fatiha ve peşinde gelen Kur'an hurufâtı hürmetine…"

77. "İşte Ya Rabbi! Senin o İsm-i A'zam'ınla Sana yalvarıyorum ki; onunla dua edildiği zaman bütün işler kolaylaşır."

78. "Ya İlâhî! Sen zayıflığıma acı, zellelerimi bağışla; o dua sayesinde ki, bütün peygamberler onlarla dua etmiş ve yalvarmıştır…"

79. "Ey Hàlikım! Ey Efendim! İhtiyacımı kaza et. Ya Rabbi bütün işlerim sana teslimdir…"

80. "Ya Rabbi! Hz. Muhammed'in sana olan yakınlığıyla (velayetiyle) sana yalvarıyorum ve onda birleşen Esmâ-i Hüsnâ'n ile Sana yalvarıyorum."

81. "Sen cömertliğinle, af ve safhınla tövbelerimizi kabul etmekle miskin olan kuluna muamele et; beni kötü bakışlardan koru!"

82. "Beni hayra, doğruluğa ve takvaya muvaffak eyle ve yüksek cemaat ile Firdevs Cennetine yerleştir."

83. "Hayatımda ve öldükten sonra ve kabrin karanlıklarını üstümden atıp, nuru görünce bana şefkatle muamele et."

84. "Ve haşirde ya İlâhî amel defterimi beyaz kıl; eğer tartılarım hafif gelirse, Sen onları ağırlaştır."

85. "Beni hızla Sırat sınırından geçir. Beni ateşin (cehennemin) ve içindekilerin sıcaklığından koru!"

86. "Ve işlediğim bütün günahlarda bana müsamaha göster. Çok çok kabarık olsa da benim bütün günahlarımı affet…"

87. "İste ey şanı yüce İsm-i A'zam'ı taşıyan! Sen tehlikeli bütün durumlardan kurtulacaksın, sonunda selamete ereceksin."

88. "Dövüş, çekinme; savaş, korkma; vahşilerle mamur olmuş bütün her yere bas!"

89. "Karşıla, kaçma; dilediğin her düşmanla mücadele et; her yeri kuşatmış olsalar da kralların şiddetinden korkma!"

90. "Korkacağın bir yılan olmayacak; göreceğin bir akrep olmayacak ve sallanarak sana gelen bir arslan olmayacak!"

91. "Kılıçtan korkma, hançerin darbesinden korkma, mızraklardan korkma ve okların şerrinden de korkma!"

92. "İşte bunu okuyanın mükâfâtı Zât-i Ahmediye'nin şefaatidir. Ve cennetlerde saf olmuş hurilerle beraber haşrolacaktır."

93. "Ve bil ki, Hz. Muhammed Mustafa peygamberlerin en hayırlısıdır. Ve Allah’ın dağınık (çeşit çeşit) yaratıklarının en üstünüdür."

94. "Her ihtiyacın anında O'nun (asm) makamını kendine şefaatçi yap; Ondan iste ki zulümden ve azgınlardan kurtulasın…"

95. "Ya Rabbi! Her gün ve her saat, her eşya hareket ettikçe, Sen, mücteba olan Hz. Muhammed Mustafa'ya salât ve rahmet indir."

96. "Sen o Resul-i müctebaya ve bütün ailesine salât indir; yer bitkileri ve rüzgârın esintileri kadar."

97. "Yeri ve göğü dolduran bir salât ile Ona salavât indir. Parlayan gök gürlemeleriyle beraber, yağan bulutların yağmuru kadar…"

98. "Ey Muhammed (asm), bizzat Allah ve meleklerinin sana salât ve selam etmesi sana yeter."

99. "Sen de daima, yalvararak O'na selam ve barış elini uzat. Güneş doğup günler ve çağlar geçtikse…"

100. "Haşim ailesinden temiz olanlara da selam et. Hacıların hac edip verdikleri selam sayısınca…"

101. "Ya İlâhî! Ömer ile beraber Ebu Bekir'den razı ol; sâbit-kadem olan Haydar ile beraber Osman'dan da razı ol:"

102. "Ve böylece bütün Âl ve Ashabtan da razı ol, evliya, salihler ve içlerinde barınanlardan da razı ol…"

103. "Bu Hz. Muhammed'in amcasının oğlu olan Ali'nin makalesidir. Mahlûkatla alâkalı bütün bilgi sırları ve gizli bilgiler onda toplanmıştır."



25 Mart 2021 Perşembe

Yecüc ve Mecüc (Gog ve Magog) Kavmi



 Mîrhând Târihi’nde; Yafes b. Nûh Aleyhisselâm’ın Oğlu Minşecin, Ye’cûc ve Me’cûc Adlı İki Oğlu Olup, Yafes’in Evlâdı Âleme Dağıldıkta, Bunlar da Doğu Memleketlerinin Tâ Nihâyetine Varıp, Yerleştiler. Evlâdları Gâyet Çoğalıp, Sayılamayacak Kadar Çok Oldular. Mervîdir ki; Bunlar Üç Kısımdır: Bâzılarının Boyları ve de Enleri Yüz Yirmişer Ziradır (60X60 Metre). Bâzılarının Boyları O Kadar, Enleri Yani Kalınlıkları Azdır. Bâzılarının Bir Karıştan Yirmi Metreye Kadar Boyları Olup, Bu Üçüncü Kısmın Kulakları Gâyet Büyük Olduğundan, Fil Kulaklı, Kilim Kulaklı da Denirler. Fil, Gergedan ve Yırtıcı Hayvanları Tutup Yerler, Kendi Ölülerini Dahi Gömmeyip Yemek Âdetleridir. Ekseri Yiyecekleri O Taraflarda Çok Yetişen Keçiboynuzu Yemişidir. Hiçbirinin Din ve Şeriatları Yoktur. Hiçbir Şeye Tapmazlar. Hakk Teâlâ’yı Tanımayıp, Hayvanlar Gibi Gezerler Deniyor.

Harîdetü’l-Acâib’de de; Ye’cûc ve Me’cûc, Yafes b. Nûh Aleyhisselâm Neslinden İki Kardeş idiler. Zürriyetleri Çoğalıp, Büyük Dedelerinin İsmi ile Tanındılar. Yüzleri Yuvarlak, Boyları Birer yahût Üçer Karış Olup, Kulaklarının Birini Döşeyip, Birini Örtünürlerdi. Parmakları Kuş Pençeli Olup, Ağızlarında Büyük Azıdişleri Vardır. Bedenleri Tamamen Kıllarla Kaplı Olduğu İçin Soğuk ve Sıcaktan Etkilenmezlerdi. Hepsi Fesâd Ehli Olup, İnsan Öldürmek, İnsan Yemek, Memleketleri Yağmalamak Âdetleri idi. Hazreti Zülkarneyn Bunların Vilâyetlerinin Çıkışında İki Büyük Dağ Arasında Demir ile Bakırdan Sağlam Bir Set Yapıp, Halkı Bunların Şerrinden Kurtardı. Birbirleri ile Cidal ve Kıtal Edip, Memleketleri Büyük Okyanus’a Varır.

Tefsîrlerde; Ye’cûc ve Me’cûc Birer Tâife ve Her Biri Dört Yüz yahût Dört Bin Tâifedir. Gâyet Uzun Yaşayıp, İçlerinden Her Biri Silâh Taşıyan Bin Sulbî Oğlunu Görmeyince Vefât Etmez. Bâzıları Ye’cûc Türk’ten, Me’cûc Cîl’den yahût Deylem’dendir Dediler. Bâzıları İkisi de Türklerdendir Dediler. Bâzıları Türk Bunların Cinsindendir, Zirâ Bunlar Yirmi İki Fırka Olup, Bir Fırkası Setten Dışarıda Kaldığından Türk Diye Adlandırıldılar Diyor. 

Teysîr Tefsîri’nde; Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri Ye’cûc ve Me’cûc, Kardeşini Katleden Âdem Aleyhisselâm’ın Oğlu Kâbil’in Neslidir Diyor. Mukâtil Hazretleri de, Bütün İnsanların Sayısı Ne Kadar ise Ye’cûc ve Me’cûc Dokuz O Kadar ve Mağrible Meşrikte Olan Cablika ve Cablisa Şehirlerinin Halkı –ki Birisi Hûd Aleyhisselâm’ın Diğeri Sâlih Aleyhisselâm Kavminin Bakiyeleri [Geriye Kalanları]dır– Ye’cûc ve Me’cûc’ün Dokuz Katı Kadardır. Onların Ötesinde Bulunan ve Yafes b. Nûh Aleyhisselâm Neslinden Olan Târis ve Mesnek Adındaki İki Tâife de Dokuz Cablisa ve Cablika Kadardır Deniyor. Hakkında Geniş Bilgi, Sâlih Aleyhisselâm Bahsinde Geçmiştir.

Meâricü’n-Nübüvve’de; Rasül-i Ekrem Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Mi’râc Gecesinde Ye’cûc ve Me’cûc’a Uğrayıp Îmâna Dâvet Ettikte, O Mel’ûnlar Kabûl Etmedi. Cablika ve Cablisa Halkını da Dâvet Ettikte, Bunlar Kabûl Ettiler. Mesnek, Tavil ve Târis Halkını da Dâvet Ettikte, Kabûl Etmediler Diye Bir Hadîs-i Şerif Mervîdir. Birçok Kitaplarda; Ye’cûc ve Me’cûc İki Millet Olup, Her Biri Dört Bin Bölüktür. Hepsi Üç Çeşittir. 

Biri Deve Gibi Büyük Olup Boyları Çam Ağacı Gibi Yüksektir. Birinin Boyu ve Eni Altmışar Metredir. Bu Çeşitte, Dağ ve Demir Dayanmaz. Biri de Bir Kulaklarını Serip Diğerini Örtünen Fil, Domuz ve Yaban Canavarlarını, Hattâ Kendi Ölülerini Dahi Yerler Diye Bir Hadîs-i Şerif Mervîdir. Bir Rivâyette; Bedenleri Hayvanlar Gibi Kıllı, Yırtıcı Hayvanlar Gibi Keskin Tırnaklı, Azıdişli, Kurt Sesli, İnsan Şekilli Olup, Yiyecekleri Böcekler, Canavarlar, Timsahlar ve Ejderhâlardır.

Fâide: Âhir Zamanda Ye’cûc ve Me’cûc’ün Çıkışı: Kitaplarda, Bunlar Zülkarneyn Seddini Her Gün Kazıp Güneş Işığı Görününce, Bir Rivâyette Duvarı Dille Yalayıp Yumurta Kabuğu Kadar İnceldikte, Reîsleri, “Dönüp Gidelim. Yarın Gelip Kazalım. Dışarıya Çıkalım.” Deyip Gittiklerinde Allahû Teâlâ Hazretleri Seddi Evvelki Gibi Edip, Deccal Çıkıp Helâk Olduktan Sonra Yine Reîsleri, “Yarın İnşaAllah Kazarsınız.” Deyip, İnşaAllah Dedikleri İçin Set Duvarı Olduğu Hâlde Durup, Ertesi Gün Tamamen Yıkıp Dışarıya Çıkarlar. 

Mekke, Medîne, Kudüs, Mısır’daki Tûr Dağından Başka Her Yeri Gezip Buldukları İnsanları Kırıp, Yürüyüş Kolunun Başı Şam’da, Sonu Horasan’da Olur. Taberîye Denizini [Hazar Denizini] İçerler. Arkadan Gelip Uğrayanlar, “Vaktiyle Bunda Su Var imiş.” Derler. Bu Esnâda Hakk Teâlâ Hazretleri, Îsâ Aleyhisselâm’ı Gönderip, “Kullarımı Tûr Dağına İletip, Orada Muhafaza Eyle. Zirâ Kullarımdan Öyle Bir Tâife Çıkardım ki, Hiç Kimse Onlara Karşı Duramaz!” Diye Buyurur. O da Yeryüzündeki Bütün Müslümanlarla Tûr Dağına Gider. Ye’cûc ve Me’cûc, Kudüs Dağına Gelip, Yeryüzünde Olanları Kırdık. Gökte Olanları da Öldürelim Diye, Oklarını [Silâhlarını] Göğe Atıp, Hikmet-i Hakla Uçları Kanlı Döndükte, Sevinirler. Daha Sonra Tûr Dağında Müslümanları Muhasara Ederler. Kıtlığın Şiddetinden Bir Sığır Başı Yüz Altından Kıymetli Olur.

 Hazreti Îsâ Aleyhisselâm, Belânın Giderilmesi İçin Duâ Edince, O Gece Bunların Boyunlarında Bir Hastalık Çıkıp, Hepsi Ondan Helâk Olur. Müslümanlar Dışarıya Çıkınca, Ye’cûc ve Me’cûc’ün Leşleri ve Pis Kokuları ile Karşılaşıp Îsâ Aleyhisselâm ile Müslümanlar Duâ Ederler. Hakk Teâlâ Hazretlerinin Emriyle Deve Gibi Büyük Kuşlar Gelip, Her Biri Bir Leşi Götürür. Sonra Bir Yağmur Yağar. Dünyâyı Temizler. Müslümanlar Bunların Silâhlarını Yedi Yıl Odun Yerine Yakarlar. Çok Zaman Sonra Bütün Müslümanlar Vefât Edip, Yüz Yıl Sonra Kâfirler Üzerine Kıyâmet Kopar. Sonra Kıyâmette Âdem Aleyhisselâm’a, “Ey Âdem! Zürriyetinden Ba’s-i Nâr [Cehennemlik Olanları] Çıkar!” Diye Hakk Teâlâ Hazretlerinden Emir Gelir. Âdem Aleyhisselâm, “Yâ Rabbi... Ba’s-ı Nâr Nedir?” Deyince, Hakk Teâlâ Hazretleri, “Evlâdının Bin Kişisinden Dokuz Yüz Doksan Dokuzunu Cehennem İçin Ayır!” Buyurur. Her Binden Dokuz Yüz Doksan Dokuzu Ye’cûc ve Me’cûc Olup, Onlar Cehenneme Gönderilir. Kalan Binde Biri Diğer İnsanlar Olsa Gerektir Diye Birkaç Mufassal Hadîs-i Şerif Mezkûrdur.

28 Mart 2020 Cumartesi

Corona virüsü belirtileri nelerdir ve nasıl anlaşılır? (COVID-19)

Corona (Korona) Virüsü Nedir? Coronavirüs Belirtileri Nelerdir?

Çin'den başlayarak kısa bir süre içerisinde tüm dünyada birçok insanı etkileyen Corona Virüs (COVID-19) bulaşma yolu olarak en hızlı ve kontrolü en zor olan, solunum yolu ile bulaşan bir virüs ile yeniden karşı karşıya olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hekimleri, “Bilgi kirliliği ve manipülatif hareketlere dikkat edilmeli, doğru yerden doğru bilgi alınmalı, panik yapılmamalı.” şeklinde konuştu. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan Corona Virüsü açıklamasına göre: Sağlık Bakanlığı İletişim Hattı’nın (SABİM) “ALO 184 Korona Danışma Hattı” olarak hizmet vermeye başladığı ve alınan sıkı tedbirlerle bu sorunun aşılacağı vurgulandı.

Corona (Korona) Virüs Nedir?

Solunum yolu ile yani, çok kısa zamanda geniş kitlelere ulaşabilip hastalandırabilecek bir bulaşma yolu ile bulaşan, Çin’de ortaya çıkmış bir virüstür. Çin, çok çeşitli besinlerin (hayvan, böcek vb.) yoğun tüketildiği, çok kalabalık bir ülke olduğu için, aslında hayvanların taşıdığı bazı mikroplar insana adapte olma imkânını sıklıkla orada buluyorlar. Bu mikroplar yepyeni ortaya çıktıkları için onlara karşı “bağışık” olma durumumuz “sıfır” oluyor; yani virüs, hastalanma potansiyeli olan herkesi hastalandırıyor. Burada, herhangi bir mikrobun herkesi hastalandırmadığını, sadece belli kişilerin hastalandığını ve sadece, yine belli kişilerin (kronik hastalığı olanlar, zayıf/düşkün/çok yaşlı kişiler) ağır hastalandığını da bilmek lazım.

Corona (COVID-19) Virüs Nasıl Bulaşır?

Virüs solunum yolu ile bulaşır. Burada, tüm araştırmalar kesinleşmemiştir; bu yüzden, “Her türlü solunum yolu” demek gereklidir. Yani mikrop, öksürmek veya tıksırmakla havada belli sürede asılı kalabilir. Virüs, tabii ki öpüşmek ve en yaygın olarak eller ile de bulaşır.

Normalde hastalığı alan bir kişi, hasta olduğunun farkına varmadan ve belirtiler ortaya çıkmadan virüsü yaymaya başlayabilir. Burada, “inkübasyon dönemi” dediğimiz bir “kuluçka” dönemi vardır. Ancak yeni Corona virüs için bu, tam olarak ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Şimdilik kuluçka süresinin 2-14 gün olduğu düşünülüyor.

Coronavirüs (Korona) Belirtileri Nelerdir?

Ateş, öksürük ve nefes darlığı, başlıca sözü edilen belirtiler. Ancak her türlü solunum yolu hastalığı belirtilerini dikkate almakta yarar var. Burun akıntısı, halsizlik, vücut ağrısı da belirtiler arasında yer alıyor. Virüsle karşılaştıktan sonra genellikle 2 gün içinde belirtiler ortaya çıkıyor ancak bu süre 14 güne kadar uzayabiliyor.


Yeni bir salgın daha (Lassa ateşi Nedir)

Lassa ateşi nedir?

Lassa ateşi; Batı Afrika coğrafyasında görülen, akut olarak gelişip öldürücü olabilen viral bir hastalıktır. 1969 yılında Nijerya’da görevli iki hemşirenin ölümü ile Batı dünyası tarafından fark edilmiştir. Bu iki hemşirenin Nijerya’da yaşadığı şehrin ismi Lassa’dır. Hastalık bu şehirde görüldüğü için ‘Lassa virüsü’ olarak anılır.

Lassa virüsü şimdiye kadar hangi ülkelerde görüldü?
- Sierra Leone
- Liberya
- Gine
- Nijerya

Bu ülkeler Lassa virüsünün yaygın olarak görüldüğü ülkelerdir. Mali ve Gana’da da 2011 yılında vaka görülmüştür. Yakın zamanda ise Fildişi Sahili Burkina Faso‘da izole vakalar bildirilmiştir. Batı Afrika’da yılda 100 bin ila 300 bin arasında kişi bu virüsten etkilenirken, virüs ortalama 5 bin kişinin ölümüne sebep olmuştur.

Lassa virüsü nasıl bulaşır?

İnsanlara bulaşması enfekte gıdaların solunumu yoluyla veya yutma sebebiyle olur. Nadir olarak da kemirgenle direkt temas şeklinde gerçekleşir.

Lassa virüsü bulaşmış bir bireyin kanında, salgılarında, idrarında veya dışkısında virüs izole edilmiştir. Bu yüzden insandan insana geçiş de medyana gelebilir. Lassa virüsünün gündelik temaslar ile bulaşması söz konusu değildir. Ancak kullanılmış tıbbi malzemeler ile bulaştığı görülmüştür.

Lassa ateşinin belirtileri nelerdir?

- Kuluçka süresi 5-21 gündür.
- Enfeksiyonların yaklaşık %80’i semptomsuz veya hafif seyirlidir. Hafif seyirlilerde hafif ateş, genel halsizlik ve baş ağrısı olur.
- %20’sinde kanama (dış etlerinde, gözlerde, burunda) görülebilir.
- Solunum sıkıntısı, şiddetli kusma, yüzde şişkinlik, işitme kaybı olabilir.
- Baş ağrısı, boğaz ağrısı, kas ağrısı ve karın ağrısı söz konusu olabilir.
-Ölüm, çoklu organ yetmezliği sebebi ile şikayetler başladıktan sonra 2 hafta içerisinde gerçekleşebilir.

Dünya koronavirüs salgını ile mücadele ederken Batı Afrika ülkelerinden Nijerya 'da da Lassa salgını etkisini sürdürüyor. Hayvandan insana geçen ve ölümcül olabilen Lassa ateşi salgınında hayatını kaybedenlerin sayısı 176'ya yükseldi.

176 kişi öldü! Vaka sayısı 932
Nijerya Hastalık Kontrol Merkezinden (NCDC) yapılan açıklamada, ülkeyi etkisi altına alan salgında Edo, Ebonyi, Ondo ve Bauchi başta olmak üzere 29 eyalette 932 vaka tespit edildiği aktarıldı. Açıklamada, salgın nedeniyle sene başından bu yana yaşamını yitirenlerin sayısının 176'ya çıktığı belirtildi. Her yıl kurak dönemin yaşandığı kasım-mayıs aylarında yükselişe geçen Lassa ateşi salgınında 2019'da 129 kişi ölmüştü.

İlk kez 1969 yılında keşfedildi
Mali, Togo, Gana, Liberya ve Sierra Leone gibi birçok Afrika ülkesinde görülen Lassa ateşine Nijerya'da ilk 1969'da ülkenin kuzeydoğusundaki Borno eyaletinde rastlanmıştı. Nijerya hükümeti, 2019'da Lassa ateşi nedeniyle ülkede "acil durum" ilan etmişti.

Fare dışkısıyla temas sonucu bulaşan hastalık insandan insana geçebiliyor ve ölümcül kanamalı ateşe yol açıyor. Yetkililer, halka hijyen konusunda dikkatli olmaları, fare ve diğer kemirgenlerle temas etmemeleri uyarısında bulunuyor.


2 Şubat 2020 Pazar

Koronavirüs Nedir (corona virüs) Hakkında Neler Biliniyor?



Çin'de ortaya çıkan virüsün özellikleri neler?

Hastalardan alınan örneklerin laboratuvarlarda test edilmesi sonucu Çinli yetkililer ve Dünya Sağlık Örgütü, enfeksiyonun koronavirüs (corona virus) olduğu sonucuna vardı.

Koronavirüsler, büyük bir virüs ailesinin bir alt türü. Ancak yeni virüs dahil sadece yedisi insanlara bulaşabiliyor.

Bir koronavirüsün yol açtığı şiddetli akut solunum yolu sendromu (SARS), Çin'de 2002 yılında salgından etkilenen 8 bin 98 kişiden 774'ünün ölümüne yol açtı.

Doktor Josie Golding, "SARS'ın hatıraları hâlâ taze, korkunun çok büyük olmasının nedenlerinden biri bu, ancak bu tür hastalıklarla mücadele etmek için artık çok daha hazırlıklıyız" diyor.

Yeni virüsün de SARS gibi insandan insana bulaşabildiği teyit edilmiş durumda



Virüse yakalananlarda hangi belirtilere rastlanıyor?

Virüse yakalananlarda önce yüksek ateş başlıyor. Ardından kuru öksürük şikayetleri gözleniyor. Bir haftanın sonunda ise nefes darlığı sorunları ortaya çıkıyor.

Çin'de bazı hastaların hastanede uzun süreli tedavi altına alınması gerekmişti.

Ancak şu an eldeki bilgiler sadece hastaneye kaldırılan ağır hastaların yaşadıklarıyla sınırlı. Virüse yakalanıp daha hafif bir şekide atlatan olup olmadığı konusunda detaylı bir bilgi henüz yok.

Koronavirüsler orta derece soğuk algınlığından ölüme varacak semptomlara yol açabiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Perşembe günü yeni koronavirüs hakkında "uluslararası kamu sağlığı acil durumu" ilan etti.

İsviçre'nin Cenevre kentinde yapılan basın toplantısında DSÖ Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, küresel ölçekte acil durum ilan edilmesinin nedeninin "Çin'de değil, diğer ülkelerde yaşananlar" olduğunu söyledi ve asıl endişenin virüsün sağlık sistemleri zayıf ülkelere yayılması olduğunu belirtti.

Ne kadar ölümcül?

Aralık ayında ortaya çıktığı sanılan virüs, şu ana kadar 170 kişinin ölümüne neden oldu. Yani virüse yakalandığı tespit edilenlerin yüzde 2,2'si hayatını kaybetti.

SARS salgınında hastalığa yakalananların yüzde 9'u hayatlarını kaybetmişti.

Ancak virüsün bulaşmasıyla başlayan hastalık sürecinin görece uzun olduğu ve ölü sayısının ilerleyen günlerde artabileceği uyarıları yapılıyor.

Henüz salgının boyutları da tam olarak bilinmediği için bu yeni virüsün yol açabileceği ölümlere dair bir tahmin yürütmek zorlaşıyor.

Virüsün kaynağı ne?

Hastalığın, Çin'in 11 milyon nüfuslu kenti Vuhan'daki Huanan deniz ürünleri pazarından kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Çinli yetkililer Hubei bölgesinde toplam 50 milyon kişinin yaşadığı kentlere seyahat kısıtlaması uyguluyor. Vuhan şehri karantinaya alınmış durumda.

Çin genelinde yüz maskesi kullanmak zorunlu hale getirildi, Çin'e bağlı yarı özerk Hong Kong yönetimi de bir dizi önlem açıkladı ve iki ülke arasındaki geçişleri sınırladı.

Uluslararası pek çok havayolu da Çin'e uçuşlarını askıya aldı.



İnsandan insana nasıl bulaşıyor?

Başta virüsün sadece hayvandan insana bulaşabildiği açıklanmıştı. Ancak daha sonra virüsün, insandan insana da bulaştığı anlaşıldı.

SARS, insandan insana çok kolay bulaşabiliyordu. Virüse yakalanmış bir kişinin kalabalık bir ortamda öksürmesi dahi SARS'ın yayılması için yeterli olabiliyordu.

MERS ise insandan insana daha zor bulaşan bir koronavirüstü.

Yeni virüs solunum yollarını etkiliyor. O nedenle öksürük ve temas yoluyla bulaşıyor olması yüksek bir ihtimal olarak görülüyor.

Çin, virüse yakalananların belirti göstermeye başlamadan hastalığı bulaştırabildiğini açıklamıştı.


12 Ekim 2019 Cumartesi

Fırat'ın Doğusu Hadisleri

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmaz. Onun üzerine insanlar savaşırlar. Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her biri: 'Herhalde savaşı ben kazanacağım.' der." [Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29, (2894); Ebu Davud, Melahim 13, (4313, 4314); Tirmizî, Cennet 26, (2572, 2573)]

AÇIKLAMA:

1. Hadisin Buhârî'de gelen bir veçhinde: "...Kim o hadiseye hazır olursa, ondan hiçbir şey almasın." ibaresi ziyadedir. İbnu Hacer, "Ondan hiçbir şey almasın" ifadesinden hareketle, ortaya çıkacak bu altının dinar (şeklinde madrub para) altın kalıpları veya altın tozu şeklinde olabileceğini, hepsinin caiz olduğunu söyler.

2. Bir rivayette altından dağ, bir başka rivayette "altundan hazine (kenz)" ifadesi kullanılmıştır. Dağla çokluk kinaye edildiği belirtilmiştir.

3. İbnu't-Tin bu hazineden almanın yasaklanmasını, "o hazinenin bütün Müslümanlara ait olmasındandır. Öyleyse kişi ondan sadece kendi hakkını alabilir." diye açıklar ve devamla: "Kim ondan alır, malını çoğaltırsa, faydasız olduğu için pişman olur, altundan bir dağ ortaya çıksa, altın değerini kaybedeceği için, bu istenmez" der.

İbnu Hacer, bu yorumu muvafık bulmaz: "Onun söylediği, hadiste açık değil, açık olan husus şudur: Ondan alınması, fitne çıkacağı üzerine savaşılacağı için yasaklanmıştır." der. Şu ihtimale de yer verir: "Ondan almanın nehyedilişindeki hikmet, ona ihtiyacın kalmadığı veya pek az olduğu bir vakitte ortaya çıkmış olmasıdır." İbnu Hacer, önceki ihtimalin galib olduğunu söyler ve buna, hadisin Müslim'de geçen ve Teysir'de esas alınmış olan (kaydettiğimiz) veçhini delil gösterir. Ayrıca Müslim'de geçen şu mealdeki rivayetle de bu görüşünü te'yid eder:

"...Fırat nehrinin, altından bir dağ üzerinden açılacağı zaman yakındır. İnsanlar bunu işitince oraya yürürler. Nehrin yanındakiler: "Biz insanları bırakacak olursak, ondan alıp tamamını götürecekler" derler."

Resulullah devamla buyurdu ki:

"Bunun üzerine onun için savaşa girişirler. Her yüz kişiden doksan dokuz tanesi öldürülür."

İbnu Hacer: "Bu da gösteriyor ki, İbnu Tîn'in tahayyül ettiği sebep batıldır. Yasağın sebebi, ondan almanın getireceği neticedir: Savaş..." Bu hadisenin toplanma (mahşer) için ateşin çıkması sırasında vukuuna da bir mani yoktur. Lakin bu, ondan almayı nehyetmek için bir sebep olamaz. İbnu Mace, Sevban'dan şu hadisi merfu olarak tahric etmiştir: "Hazinenizin yanında üç (grup) savaşır. Her biri de bir halife oğludur..." İbnu Mace hadisi Mehdi ile ilgili bir babta kaydetmiştir. Eğer burada geçen hazineden murad, sadedinde olduğumuz hadiste geçen hazine ise, bu durum, yani nehrin altında olması hadisesi, Mehdi'nin zuhuru zamanında meydana gelecektir. Bu ise, kesinlikle, Hz. İsa (as)'ın inmesinden önce ve de ateşin çıkmasından öncedir.

Bugüne dek Fırat'ın başında dünya kadar katliamlar meydana geldi. Yakın tarihten başlayacak olursak, Fırat'a yakın yerde Irak ve İran katliamı oldu. 1958'de yine Fırat'a yakın bir yerde çok ciddî kıyım yapılarak Allah Resûlü'nün torunları katledildi.. Ancak, yukarıdaki hadisten, bu iki hadiseyi çıkarmak uygun olmasa gerek. Belki, daha sonra olması muhtemel bazı hadiselere işaret aramak daha uygun olur. Mesela:



Fırat'ın suyu, altın değerinde olacak bir devreye, mecaz yoluyla bir işaret olabileceği gibi yapılacak barajlardan elde edilecek gelirlere de "altın" sözüyle işaret olabilir. Ayrıca, Fırat'ın suyu tamamen çekilerek, altında çok büyük altın ve petrol yataklarının çıkacağı da bildirilmiş olabilir. Ayrıca toprak çökmeleri neticesinde böyle bir maddenin de bulunması mümkündür. Fakat ne olursa olsun o bölgenin, İslam âleminin bünyesinde, bir dinamit gibi, potansiyel bir tehlike olduğunun anlatılmasında şüphe yoktur. Bunlar bugün zuhûr etmiş şeyler değil; ileride zuhur edecek hadiselerdir.. ve o günleri gören insanlar, Allah Resûlü'ne bir kere daha bütün kalpleriyle "sadakte: doğru söyledin" diyecek ve imanlarını yenileyeceklerdir.

23 Ekim 2018 Salı

Deccal ve Süfyani Kimdir



Deccal, Arapça bir kelimedir, "decl" kökünden gelir. Sözlüklerde verilen mânâya göre Deccal, "yalancı, hîlekâr; zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak bucak her yeri dolaşan müfsid ve mel'ûn bir kişidir."

Deccal tüm kainata gelecek olan fitnedir. Yalnızca Müslümanlığa gelecek olana ise "Süfyan" denilmektedir. Hz. Ali; Süfyan için, Müslümanların içinden çıkacak ve aldatmakla iş görecektir demiştir. Müslümanlığı darb edecek şekilde ziyan etmiş biri gelip gelmediği alimler tarafından çeşitli rivayetlere dayandırılarak gelmiştir yada gelmemiştir diye iddialındırılmışsada gerçeği yalnızca Allah bilir.

Peygamber Efendimiz, Büyük Deccal kuzeyden çıkacaktır. Bunu "Deccalın birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, diğer günleri de normal günler gibidir"(1) hadis-i şerifinden öğreniyoruz. Rivayetlerde Deccalın çıkışı, kâinatın en korkunç hadiselerinden birisi olarak gösterilmiştir. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz (a.s.m.), ümmetine özellikle onu haber vermiş, fitnesinden sakınmış ve ümmetini de sakındırmıştır. Hadisi biraz açarsak; Kuzey kutup bölgesinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Yazın, trenle birgün güneye doğru gelinse bir ay güneşin batmadığı görülür. Sonra otomobille birgün daha gelinse bir hafta boyunca güneş batmaz. İşte bu durum büyük Deccalın kuzeyden çıkıp güneye doğru tecavüz edeceğini mu’cizâne haber verir.(2)

Resûl-i Ekrem (a.s.m.), Süfyanın da ümmeti içerisinden çıkacağını bildirirken, çıkış yerinin Doğu olacağına da dikkat çekmiştir. Buna Resûlullah, öylesine önem vermiştir ki üç defa tekrarlama ihtiyacı hissetmiştir.

Bir rivayette Horasan denilen Doğu tarafında bir yerden çıkacağı bildirilmektedir.(3) Başka bir rivayette daha detaya inilerek, "Isbahan (Isfahan) Yahudiyesinden çıkacağı" bildirilmektedir.(4) Isfahan bölgesinde yer alan Şehristan ve Yahudiya’nın, Yahudîlerin en çok bulundukları iki şehir olduğunu biliyoruz.

"Hz. Adem'in yaratılışından itibaren kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccaldan daha büyük bir hadise (diğer bir rivayette daha büyük bir fitne) yoktur.

Bir hadis-i şerifte şöyle dikkat çekilir:

“Deccal dinin güçsüzleştiği, ilmin yetersiz hale geldiği bir anda ortaya çıkar."(1)

(Deccal) Çıktığı zaman herkes ONU SAHİCİ BİR MÜRŞİT SANIP peşine takılacak, sonra Küfe’ye gelince aynı şekilde çalışmalarını sürdürecek, DERKEN PEYGAMBERLİK İDDİA EDECEK… Bunu gören akıl sahibi kişiler ondan ayrılacaklar… Daha sonra ULUHİYET (ilahlık) DAVASINDA bulunacak… Haşa “Ben Allah’ım” diyecek…. (Taberani bunu Sahabi olan b. Mu’temer’den böyle rivayet etmiştir.)

Bir başka hadiste ise, Deccal’in bu sapkınlığı şöyle haber verilir:

O (Deccal) önce: “BEN BİR PEYGAMBERİM”, diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: “BEN RABBİNİZİM”, diyecektir. Halbuki siz ölünceye kadar Rabbiniz’i göremezsiniz…

Bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur:

Deccal çıktığı vakit, beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ATEŞ OLARAK GÖRDÜĞÜ TATLI SUDUR; halkın SU OLARAK GÖRDÜĞÜ İSE YAKICI ATEŞTİR. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düşmeyi kabul etsin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur

Kaynaklar:
(1) Müslim, Fiten: 126.
(2) Ramûzü'l-Ehadis, s. 518.
(3) Buharî, Fiten: 26; Müslim, Fiten: 101.
(4) Müslim, Fiten: 125; Tirmizî, Kitabü'l-Menakıb: 70.
(5) Buharî, Kitabü'l-Meğazî: 64.
(6) Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I-VI (Kahire: 1313), 5:372.
(7) el-Heytemî, Mecmaü'z-Zevâid-I-VIII (Beyrut: 1403/1982), 7:348.
(8) Hakim en-Nisaburî, Ebû Abdullah Muhammed, Müstedrek, I-IV (Beyrut: Dâru'l-Marife, ts.), 4:520; Kenzü'l-Ummal, 14:272.
(9) Alâeddin el-Müttekì bin Hüsameddin bin İsmail el-Hindî, Kenzü'l-Ummal (Beyrut: 1989), 11:125; Bursalı İsmail Hakkı, Ruhu'l-Beyan fî Tefsîri'l-Kur'ân, I-X (İstanbul: 1330), 8:197.
(10) Müslim, Fiten: 125.


14 Ekim 2018 Pazar

Süfyani Kimdir ve Zuhur Zamanı

SÜFYANİ KİMDİR?

Süfyani’nin ayaklanması, Hz Mehdi(a.s)’ın zuhurunun en önemli alametlerindendir. Bu konu ile ilgili sünni ve Şii kaynaklarında 100’den fazla sahih hadis mevcuttur ve bu hadislerin bazıları, her ne kadar da ispatlamak mümkün değilse de, Sufyani ile ilgilidir ve bununla ilgili en ufak bir tereddüttümüz dahi yoktur.

Bu olay, Hz Mehdi’nin (as) zuhurundan önce gelişecektir. Hz Mehdi (a.s) gelmeden önce, Süfyani’nin ayaklanması hatmi ve kesindir; yani zuhurdan önce, gerçekleşmemesi mümkün değildir.

İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: Kaim (Hz Mehdi(a.s) , Allah tarafından hatmi ve kesindir. Ve Süfyani de kesindir. [1]

PEKİ KİMDİR SÜFYANİ ?

Süfyani’nin kimliği ile ilgili İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur; O Ebu Süfyan’ın neslindendir.

SÜFYANİ MÜSLÜMAN MIDIR?

Süfyani’nin dini konusunda farklı hadisler mevcuttur. Bazı hadisler onu Müslüman, bazı hadisler Hristiyan olarak nitelendirmişlerdir. Ama her iki hadise de, Hz İmam Sadık’ın hadisi ile yön verebiliriz. İmam a.s şöyle buyurmuştur; O, Horasan’daki hükümeti yıkmak için Rumlar’a (Yahudiler ve Avrupalılar) gidecek ve Hristiyan olarak dönecek.[3] Yani o, önce Müslüman’dır ve sonra da Hristiyan olacaktır.

SÜFYANİ’NİN AYAKLANMASI NE ZAMAN OLACAKTIR?

Süfyani, Recep Ayı’nda,görünür ve 6 ay içinde suriyeyi işkal eder ve tahta oturur, ancak tahta 9 aydan fazla oturamayacak zira tahta oturur oturmaz yamani (a.s) Ayaklanır ve onu 9 ay sonra tamamen yok eder. Bunu da İmam Sadık (a.s)’dan öğreniyoruz: Süfyani’nin ve Hz yamaninin ayaklanması, bir senede olacak.[4] Ve tekrar başka bir hadisinde de, Süfyani Recep Ayı’nda çıkacak diye buyurur.[5] Çıkışları bir sene olacak ancak zuhurları farklı dır, Süfyani’nin çıkışının ardından, en fazla 9 ay sonrasında, Hz Mehdi zuhur edecek demektir. Ve ayriyeten, başka hadislerde de,Süfyani ayaklandıktan 6 ay sonra Yamani (a.s) çıkacak diye söylenmiştir.

Süfyani saldırısını şamdan başlayacak(Suriye) ve bu konuda bir çok hadiste geçmiştir Hz ali (a.s) bu konu ile ilgili şöyle buyurmuştur Şamdan üç bayrak çıkacak birincisi Ashab, ikincisi abkağ ve üçüncüsü Sufyani dır[6]

İmam Bakır a.s bir rivayetinde şöyle buyurdu: Ey Caber, Şam’da (Suriye) bir fitne çıkacak ki, bu fitneden kurtulma yolları aranacak. Ancak Kaim(Hz Mehdi a.s) gelene kadar asla bulamayacaklar. Gaybet-i Numani s 327

İmam Ali a.s buyurur: Batı ülkeleri Şam’a saldırdığında, büyük ve korkutucu bir savaş çıkararak, Şam’ı işgal edecekler. O zaman kuru bölgede Süfyani’nin çıkışını bekleyin. Gaybet-i Şeyh Tusi Sayfa 461



SUFYANİ KİMLERLE SAVAŞACAK?

hadislerde Sufyaninin ayaklanmasının iki sebebi vardır, birincisi Şiilerin katliamı onun esas amacı ve hedefidir ve bu yüzden ırakta Şiilerin en yoğun olduğu yere yani ,küfeye saldıracak ve bir çok Şii öldürecektirİmam Muhammed bakır efendimiz (as) bu konuda şöyle buyurmuştur ;onun gazabı sadece bizim Şiilerin üstünde olacak ve sadece onların kanına susamış olacak ,[7] ikinci sebeb ise Hz mehdinin başlatacağı hidayet yolunu kesmek ve bölgeyi saldırılarıyla istikrarsız yapıp Hz mehdinin amaçlayacağı kalkınmayı zayıflatmak ve onun hedeflerini yok etmektir Hz imam Muhammed bakır şöyle buyurmuştur süfyani Medine ye bir ordu gönderecek ve Hz mehdi uzaklaşacak Mekke ye gider ve süfyaninin komutanına haber yetişecek ki mehdi (a.s) Mekke ye gitmiştir [8]

Süfyani bir çok ülkeye saldırır ve en son ülke İran olacak ki Allah onun sonunu getirecek ve yer Yüzü açılacak ve onu içine alacak ve ondan sonra hz mehdi (a.s) zuhur edecek

[1] ..Abdüllah ibn cafer homeyri garbol senad s374 hadis 1329
[2] . Şeyh Tusi gaybet,S 443
[3] ..Hatun abadi ,arbein,S153
[4] ..Numani gaybet,S 376
[5] . Şeyh seduk C 2 S 558
[6] .. Ali kurani moğcemol ahadis emam mehdi C3 s81
[7] ..Numani gaybet S 417
[8] ..Haman S 329

“Süfyanî 360 süvariyle çıkıp, tâ Dımeşk’e geldiğinde, daha üzerinden bir ay geçmeden Kelb’den 30.000 kişi ona tabi olur O da ordusunu Irak’a gönderir ve Zevra denilen bölgede 100.000 kişiyi katl eder. Ve Kûfe’ye çıkarlar ve orayı talan edip harab ederler. Bu sırada doğudan bir sancak çıkar ki, ona kendisine Şuayb bin Salih denilen Temim’den bir zat kumandanlık eder. Onların ellerindeki Kûfe ahalisinden olan esirleri kurtarır ve o Süfyanîleri öldürür**”.
( Fetava-i Hadîsiyye, İbn-i Hacer-i Heytemi-38)

Zevra, Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusunu içine alan bir bölgenin adıdır. Kelb kabilesi ise meşhur bir kabile olmakla beraber aşağıda gelen bir hadîste İngilizler hakkında da bu ifade kullanıldığı için Süfyanîye tabi olan bu kabilenin kim olduğunu zaman gösterecektir.

Bu hadîsten şöyle anlaşılıyor ki; Süfyanîler, Irak ve Suriye’nin tahribi hususunda mühim bir fitne çevirecektir. Her ne kadar Irak harbinde Süfyanîlerin bu icraatının bazı numuneleri görüldü ise de, ileride nasıl bir tahribat yapacağını hâdiseler zuhur etmeden tam olarak anlamamız mümkün değildir. Amma anlaşılan şudur ki; her halükarda Yamani (a.s)’ın komutanı olarak Şuayb bin Salih denilen zatın orduları Irak ahalisini esaretten kurtaracaktır inşaallah

Süfyani Kıyamı Nasıl Gerçekleşecek

SÜFYANİ’NİN ZUHURUNUN KESİNLİKLE GERÇEKLEŞECEĞİ VE ONUN KAİM ALEYHİSSELAM’DAN ÖNCE ORTAYA ÇIKACAĞINA DAİR RİVAYETLER

1- İsa bin A’yan şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Süfyani kesindir, Recep ayında çıkacak, onun ilk  çıkışı ile ölümünün arası onbeş aydır. Ve altı ay savaşacaktır. Beş bölgede dokuz ay hükümet sürecek ama onun hükümeti beş ayı birgün dahi geçmeyecektir.”

2- Mualla bin Huneys şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bu olayda kesin olan ve kesin olmayan şeyler vardır. Kesin olan, Süfyani’nin Recep ayında çıkacak olmasıdır.”

3- Muhammed bin Müslim şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Allah’tan korkun ve Allah’a itaat yolunda takvalı olup çalışarak inancınızı korumaya çalışın. Sizlere karşı kıskançlık ve gıpta sizlerin inancınızdan dolayıdır. Bunun şartı ise ahirete yönelip dünyadan uzaklaşmanızladır. Eğer bu hadde ulaşırsanız, Allah’ın nimetlerinin, kerametinin ve cennet müjdesinin size yöneldiğini anlarsınız ve zamanla korkularınız güvene dönüşecek ve sadece sizin inancınızın hakk olduğunu göreceksiniz. Sizin dininize karşı çıkanlar batıldır, onlar helak olacaklar. Sizleri istediğiniz şey hakkında müjdeliyorum. Sizlerin düşmanlarınızın Allah’a karşı isyan ederek birbirlerini nasıl öldürdüklerini görmüyor musunuz. Onlar dünyaları uğruna birbirlerini öldürürken sizler evlerinizde güven içinde oturuyorsunuz. Süfyani’nin sizlerin lehine düşmanlarınızı öldürmesi size yeter. O sizlerin lehine bir alamettir. O fasık zuhur ettikten sonra bir iki ay rahat içinde olacaksınız ve o sizin düşmanlarınızı öldürecek.”



Bazı ashabı ona şöyle dediler: Eğer böyle olursa ailelerimizi ne yapalım? Şöyle buyurdu: Sizin erkekleriniz onun gözünden kaçıp gizlenecekler. Çünkü o şiilerimiz aleyhindedir. İnşaallah kadınlara da bir zarar gelmez. Dediler ki: Peki erkekler nereye kaçıp gizlenebilirler? Şöyle buyurdu: “Onlardan biri kaçmak isterse Mekke’ye Medine’ye veya başka şehirlere kaçacaktır. Sonra şöyle buyurdu: Medine’de ne yapabilirsiniz ki? O fasık’ın ordusu oraya da gelecek. Ama siz Mekke’ye gidin. Çünkü sizin toplanacağınız yer Mekke’dir. Süfyani fitnesi kadının hamilelik süresi olan dokuz ay kadardır. İnşaallah dokuz ayı aşmayacaktır.”

4- Abdurrahman bin A’yan, şöyle der: Ben İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’ın yanında iken Kaim aleyhisselam hakkında şöyle arzettim: Kaim aleyhisselam’ın çabuk zuhur etmesini ve Süfyani’nin olmamasını arzuluyorum. Şöyle buyurdu: “Hayır, vallahi gerçekleşmesi gereken kaçınılmaz bir durumdur.”

5- Hamran bin A’yan şöyle der: “Sonra bir süre tayin etti ve kesin süre Allah’ın yanındadır”[1] ayeti hakkında İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Süre ikiye ayrılır. Birisi kesindir, diğeri ise mevküftur. Kesin olan süre ve zaman nedir, diye arzedince şöyle buyurdu: “Allah’ın iradesinin kesin olarak gerçekleşeceği zamandır.” Hamran şöyle dedi: İnşaallah Süfyani olayı kesin değildir. Şöyle buyurdu: Hayır! Vallahi Süfyani olayı kesindir.”

6- Fuzeyl bin Yesar şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Bazı olaylar kesindir, bazıları ise kesin değildir: Süfyani olayı ise kaçınılmaz ve kesindir.”

7- Halladi Sai (Saffar) şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Süfyani kaçınılmazdır, ve o sadece Recep ayında zuhur edecektir.” Birisi şöyle arzetti: Ey Ebu Abdullah! O çıkıp hareket edince bizim halimiz nice olur? Şöyle buyurdu: Böyle olursa bize doğru gelin.”[2]

8- Cabiri Cufi şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam’a Süfyani’yi sorduğumda şöyle buyurdu: “Süfyani’nin çıkışından önce karşınıza Şeysabanı çıkacak, Tıpkı yerden su çıkar gibi Küfe’den çıkacak, o sizlerin kervanınızı öldürecek. Ondan sora Süfyanin’in çıkışını ve Kaim aleyhisselam’ın zuhurunu bekleyin.”

9- Ali bin Ebu Hamza şöyle der: Mekke ile Medine arasında İmam Musai Kazım aleyhisselam’ın yol arkadaşı idim Birgün bana şöyle buyurdu: “Ey Ali! Eğer bütün gök ve yer ehli Abbasoğulları’na karşı ayağa kalksa yeryüzü onların kanına doyar, sonra da Süfyani zuhur ederdi.” Şöyle arzettim: Ey efendim, onun çıkışı kesin midir? Buyurdu ki: Evet, sonra biraz düşündükten sonra başını kaldırarak şöyle buyurdu: “Abbasoğullarının hükümeti hile ve desisedir. Onların hükümeti yıkılınca, artık kökleri kurudu diyecekler. Ama tekrar başa geçtiklerinde halk diyecek ki: Henüz yıkılmalarından uzun zaman geçmedi.”

10- Ebu Haşim Davud bin Kasımı Caferi şöyle der: İmam Muhammed Taki aleyhisselam’ın yanında iken Süfyani’nin durumu ve rivayetlerde onun kesinlikle geleceğinde, bahsolundu. Ben, İmam Muhammed Taki aleyhisselam’a şöyle sordum. Allah, Süfyani konusunda beda eder mi?[3] Evet, diye buyurdu. Kaim hakkında da beda eder diye korkuyoruz, diye arzettiğimde şöyle buyurdu: Kaim olayı vaaddir ve Allah vaadinden dönmez.”

11- Hasan bin Cehm şöyle der: İmam Rıza aleyhisselam’a şöyle arzettim. Allah durumu sizin için ıslah etsin. Halk, Süfyani’nin gelişinde Abbasoğulları’nın saltanatının yıkılmış olacağını iddia ediyor. Şöyle buyurdu: “Yalan söylüyorlar. Süfyani ortya çıktığında Abbasoğulları hükümeti ayakta olacak.”[4]

12- Abdullah bin Ebu Ya’fur şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam bana şöyle buyurdu: “Abbasoğulları ile Mervani Kırkısia’da çarpışaçak ve körpe gençler dahi orada dehşetten ihtiyarlayacak ve Allah da onlardan yardımı kesecek. Gökteki kuşlarla yerdeki yırtıcılara şöyle ilham olunacak: “Zorbaların etine doyun”. Sonra da Süfyani ortaya çıkacak.”

13- Hişam bin Salim şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Süfyani beş memlekete hakim olunca dokuz ay sayın. -Hişam bin Salim beş memleketi şöyle tahmin eder: Dimişk, Filistin, Ürdün, Humus, Halep.

14- Harisi Hamdani şöyle der: Emirülmüminin aleyhisselam şöyle buyurdu: “Mehdi’nin gözleri yere bakar, saçları karışıktır, yanağında ben vardır, onun çıkışı doğu tarafındadır. Böyle olunca Süfyani zuhur edecektir. Onun hükümeti bir kadının hamileliği olan dokuz ay sürecektir. Hakka itaat eden taifeler dışında bütün Şam halkı ona itaat edecektir. Allah onları onunla birlikte ortaya çıkmaktan koruyacaktır. Saldırgan bir ordu ile Medine’ye gelecek ve Medine çöllerine ulaştığında Allah onu toprağa gömecektir, işte bu, Allah azze ve celle’nin Kur’an’daki şu buyruğudur: “Ve dehşetli bir korkuya kapıldıkları ve hiçbirinin kurtulamayıp en yakın bir yerde azaba uğratıldıkları gün bir görsen onları.”[5]

15- Hişam bin Salim şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Yemani ve Süfyani, süratle koşan hızlı iki at gibidir.”

16- Muğayre bin Said şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Emirülmüminin (aleyhisselam) şöyle buyurdu: İki mızrak karşılaşıp çarpışınca Allah’ın alametlerinden biri ortaya çıkıncaya dek birbirinden ayrılmayacaktır. Dediler ki: O alamet nedir ey Emirülmüminin? Şöyle buyurdu: Şam’daki bir depremde yüzbin kişi ölecek Allah bu depremi müminlere rahmet, kafirlere ise azap olarak gönderecektir. Böyle olunca siyah-beyaz ve kulağı (veya kuyruğu) kesik atlara binen süvarilere ve sarı bayraklara bakın. Onlar batıdan gelerek Şam’a ulaşacaklar. O sırada en büyük dehşet ve kızıl ölüm gerçekleşecek. Sonra Şam yakınlarındaki Heresta[6] köyü toprağın altına girecek. Tam o sırada ciğerler yiyen kadının oğlu kurak çöllerden ortaya çıkacak ve Şam minberine hakim olacak. Böyle olunca Mehdi’nin zuhurunu bekleyin.”

17- Yunus bin Ebu Ya’fur şöyle der: İmam Caferi Sadık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Süfyani ortaya çıktığında bize karşı ve size karşı savaşsın diye bir ordu gönderecek. Böyle olunca her türlü zorluk ve zillete katlanıp bize katılın.”

18- Muhammed bin Müslim şöyle der: İmam Muhammed Bakır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Süfyani kızıl suratlı, kızıl beyaz ve mordur. Allah’a asla ibadet etmemiş, ne Mekke’yi ne de Medine’yi hiç görmemiştir. O şöyle diyecek: Ey rabbim Halkın kanını cehenneme gitmek pahasına da olsa dökeceğim. Halkın kanını cehenneme gitmek pahasına da olsa dökeceğim.

[1]- Mübarek “En’am” suresi 2 ayeti şerife.

[2]- Yani Hz. Mehdi’nin zuhur edeceği şehir olan Mekke’ye gelin. Çünkü kurtuluş, sadece biz Ehl-i Beyt sayesindedir.

[3]- Yani halkın zihninde yerleşmiş bulunan ve ortayı çıkması beklenen Süfyani olayını, Allah Teala değiştirir ve ortaya çıkarmayabilir mi?

[4] Abbasoğulları hükümetinin tekrar kurulma ihtimali diğer hadisi şeriflerden de anlaşılmaktadır. (Ç.)

[5]- Mübarek “Sebe” suresi 51. ayeti şerife.

[6]- Bu köy aynı adla bugün Şam ile Humus arasında Şam’a beş buçuk km. kadar uzaklıktadır. (Ç.)

13 Ekim 2018 Cumartesi

Ahirzamanda Çıkacak Olan Abbasoğulları Fitnesi

Ahirzamanda ortaya çıkacak olan abbas oğulları’nın çıkaracağı fitne ile ilgili 4 hadis yazılıdır( Daha çokları da var ama daha ortaya çıkmadılar). Allah onların şerrinden ümmet-i Muhammedi korusun.

Nedir bu Benimle Beni Abbas arasındaki? Ümmetimi taraflara böldüler. Onların kanlarını döktüler. Onlara siyah(hüzün) elbiseleri giydirdiler. Allah da kendilerine ateş elbisesi giydirsin.(Ramuz elEhadis-Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi)

Abbas oğulları için şarktan bayraklılar çıkar. Bunların evveli de sonu da helake mahkumdur. Siz onlara yardım etmeyin. Allah onlara yardım etmiyecek. Kim onların bayrağı altına giderse Allah onu Cehenneme sokar. Gözünüzü açın ki, onlar Allah’ın mahlukatının şerlileridir. Zannederler ki Ben onlardanım. Agah olun! Ben onlardan uzağım onlar da Benden uzaktır. Onların alametleri saçlarını uzatmaları ve siyah gömlek giymeleridir. Kendileri ile oturmayın, pazarlarda alış veriş yapmayın, onlara yol göstermeyin, su dahi vermeyin. Bunlara yapılan hürmetle ehli semaya eziyet verilmiş olur.
(Ramuz elEhadis-Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevi)



Siyah bayrakları gördüğünüzde yerinizden kıpırdamayın. Ellerinizi ve ayaklarınızı hareket ettirmeyin (harekete geçmeyin). Sonra kendilerine ehemmiyet verilmeyen zayıf bir topluluk zuhur eder. Kalpleri demir parçaları gibidir. Onlar devlet sahipleridir (hum ashabu’d devle). Ne söz ne de ahit tanırlar. Hakka çağırırlar ama kendileri hak ehli değildir. İsimleri künyedir. Nisbetleri ise köy ve şehirlerdir. Saçları kadın saçı gibi uzatılmış ve salınmıştır. Aralarında ihtilaf çıkıncaya kadar bakidirler. Sonra Allah hakkı dilediğine verir…(El Fiten, Hafız Nuaym Bin Hammad, Daru’l Beyan el Arabi, Ezher civarı Kahire, hadis numarası 558, s: 136)

Benden sonra size dört fitne gelecektir. Birincisinde, kanlar (dökülmesi) helal kılınacaktır. İkincisinde hem kanlar hem de mallar helal kılınacaktır. Üçüncüsünde ise hem canlar hem mallar hem de uçkurlar helal kılınacaktır. Dördüncüsü ise örten, kapatan, bürüyen kör ve sağır bir fitnedir; denizdeki dalgalar gibi kabarır, hareket eder. Hiç kimse ona karşı bir sığınak bulamaz. Şam’da tayf ve karaltı gibi dolaşır; Irak’a çöreklenir. Eliyle ve ayaklarıyla el Cezire’yi (Kürt bölgesi) vurur (Cübbeli Ahmet Hoca’nın bu hadisteki el Cezire’yi Suudi Arabistan olarak yansıtması isabetli olmasa gerek). Ümmet, derinin tabakhanede çekiştirilmesi gibi çekiştirilir, belaya maruz kalır. Kimse ‘yeter, yeter’ diyemez ve bir yerden kalksa diğer yerde patlak verir ve çöreklenir (hadis no: 87, s: 31)….”

21 Ekim 2016 Cuma

Süfyani'nin Çıkışı

Hz. Mehdi’nin (a.s) zuhurunun alametlerinden biri sayılan Süfyani çıkışı kimdir?

Bir çok hadislerde yer aldığı üzere Hz. Mehdi’nin zuhurundan önce Ebu Süfyan’ın neslinden olan birisi kıyam edecektir. Bu şahıs şöyle tavsif edilmiştir. Zahirde salih ve daima Allah’ı zikreden birisidir. Ama insanların en kötüsü ve soysuzudur.

Bir çok insanı kandıracak kendisiyle işbirliğine razı edecektir. Şam Hims (veya Hum’s) Filistin, Ürdün ve Kinnisrin (Eski Halep) bölgelerini ele geçirecektir. Abbasi devleti ebedi olarak onun eliyle yok edilecektir. Şiilerden bir grubu katledecek ve Hz. Mehdi’nin zuhurunu duyunca onunla savaşması için bir ordu gönderecektir. Ama Hz. Mehdi’yi bulamayacak ve Mekke Medine arasında bir yerde ordusuyla birlikte yerin dibine gömülecektir.

Abbasi devleti yıllar önce yıkılmış ve Süfyani’nin eliyle yok edilecek hiç bir etkisi de kalmamıştır, şeklinde bir soru akla gelebilir ama Hz. İmam Musa b. Cafer (a.s) bir hadisin de bunun cevabını şöyle buyurmuştur: Abbasi devleti hile ve aldatmaca üzere kuruludur. Bu devlet hiçbir izi kalmayacak bir şekilde ortadan kalkacak, ama yeniden ve adeta hiçbir zarar görmemiş bir halde tekrar kurulacaktır". [1]

Bu hadisten de anlaşıldığı üzere Abbasi devleti yeniden kurulacaktır. Bu devletler ise Süfyani’nin eliyle yıkılacaktır. Denilebilir ki Süfyani’nin kıyamı kesin bir şeydir, ama nitelik ve zamanı belli değildir ve bu hususta kesin bir şey söylenemez. Örneğin Abbasi devletinin Süfyani’nin eliyle yıkılacağı kesin bir şey olmayabilir. Yani başkaları vasıtasıyla da yıkılabilir.

Bir diğer nokta da şudur: Halid b. Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan halife olmak istiyordu. Ama hilafetin Mervanoğullarının elinde olduğunu görünce kendine teselli vermek ve Emevilerin moralını güçlendirmek için bu süfyani hadisini uydurdu. "Eğani" kitabının yazarı Halid hakkında şöyle diyor: O alim ve şair biriydi ve Süfyani hadisini uydurduğu söylenmektedir. [2]

Taberi şöyle yazar: Ali b. Abdullah b. Halid b. Yezid b. Muaviye 159 yılında Şam’da kıyam etmiş ve "Ben beklenilen Süfyani’yim" diyerek halkı kendine davet etmiştir. [3]

Durum böyle iken Süfyani mevzuunun uydurulmuş bir şey olduğu söylenebilir mi?

Süfyani hadisini hem Ehl-i Sünnet hem Şia rivayet etmiştir. Mütevatir olması da uzak bir ihtimal değildir. Batıl bir iddiacının varlığı sebebiyle bu hadisin batıl ve uydurulmuş olduğuna hükmedilemez. Aksine, şöyle dememziz gerekir: Süfyani hadisi halk arasında yaygın idi ve halk onu bekliyordu. Bazıları da bundan suistifade ederek kıyam etmiş ve "ben beklenilen Süfyani’yim" diyerek bir grub insanı kandırmıştır.

[1] - Bihar-ul Envar, c.52, s.250.

[2] - Egani, c.16, s.171.

[3] - Tarih-i Taberi, c.7, s.25.

18 Ekim 2016 Salı

Risale-i Nurlarda Deccal ve Süfyan

Deccal: Bu kelime (dcl) kökünden mübalağalı ism-i faildir. Aşırı yalan ve aldatmalarla hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren ve münafıkane hakkı bâtıl ile karıştırıp hakkı örten ve böylece cemiyetleri ifsad ve idlal eden şahıs demektir.

“Deccal meçhul (gaib) bir şerdir” şeklindeki rivayetten anlaşıldığı gibi, Süfyan denen İslâm Deccalının deccallığı, herkesin anlayacağı tarzda apaçık değildir. Münafıkane bir tavırla, yani (Bakara, 42) âyetinde ifade edildiği gibi, hak ile bâtılı telbis edip ümmeti ifsad ve idlale çalışır.

Bu husus hadislerde de beyan edilir. Deccal’ın başlattığı cereyana da “Deccaliyet” denir. Deccal’ın en şerli ve zararlı tarafı da deccaliyetidir. Deccal’ın ölümünden sonra da cerayanı hayli zaman devam eder.

Deccal’ın hak ile bâtılı karıştırmasına karşı, Kur’an hak ile bâtılı tefrik ve tebyinini ister. İşte Kur’anın dersini tam anlayan sahabeler nazarında hak ile bâtıl tamamen ayrılmıştı.

Deccal; «sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risalet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyet’i tahribe çalışacak ve dünyayı fesada verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivayetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği, Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselâm tarafından bildirilmiştir.

Âlem-i İslâm’da muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivayetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk’ı inkâra kadar cür’et edip medeniyeti tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybî ihbarın doğruluğunu tasdik etmektedir.»

Rivayetlerde deccal ve bilhassa onun cereyanı olan deccaliyetin yani dine aykırı anlayış ve yaşayışlarının şerrini çocuklara telkin etmek tavsiyesi vardır. Ezcümle Kütüb-ü Sittede şu kayıd var: “Rivayetler, ashab devrinde, deccal bilgisinin temel eğitim müfredatına dahil edilerek ilkokul yaşındaki çocuklara mahalle mekteblerinde öğretildiğini göstermektedir.”


Evet, Resulullah (A.S.M) Deccal ve cereyanından ve özellikle müslümanlar içinde çıkan Süfyan ve cereyanından ümmetini şiddetle ikaz etmiştir.

Bu ikazları heyecanla dinleyen sahabeler, deccalın şerrine karşı çocuklarına telkinlerde bulunup ikaz ve talim ettikleri bedihidir. Buna istinaden müslümanlar dahi çocuklarının Deccal ve Süfyan’a ve bilhassa onların cereyanlarına yani anlayış ve yaşayışlarına ve bid’atlarına karşı gaflette bırakmamaları elzemdir. Kur’anda tağut tabiri ile ifade edilen Deccal ve Süfyan’ın ve cereyanlarının inkar edilmemesi halinde, sebeb-i necat olacak imanın kazanılamayacağına dikkat çekilir.

Şöyle ki (Bakara, 256) şunu da katiyyen ifade ediyor ki: Mü’min-i muvahhid olmak için Allah’a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır ve bu tevbenin şartı da tağutları asla tanımamaya azmeylemektir.” (Hamdi Yazır s. 869)

Hadisde de mealen deniliyor ki: “Kim ki ona (Deccal’a yani cereyanına ve o cereyanın cemiyete aşıladığı çılgın sefahete) iman edip tabi olur ve onu tasdik ederse, artık onun geçmiş hiçbir salih ameli ona menfaat vermeyecektir... Ve her kim onu tekzib edip yalanlarsa, onun geçmiş günahlarının hiçbirisinden muaheze edilmeyecektir”

İşte böyle bir afete karşı öncelikle çocukların deccaliyete karşı kalben ve fikren nefret etmelerine çalışılması zarureti vardır. Aksi takdirde deccaliyetin şiddetli telkinleri altında çocuklar dinden kopup bid’atların çamuruna düşerler.

SÜFYAN
Kamus-u Okyanus, bu kelime için “bir isimdir" der, yani mana aranmayacağına işaret eder. Âhirzamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına sebeb olacağı sahih hadislerle bildirilen ve şeair-i islâmiyeyi tahribe çalışan dehşetli ve münafık bir şahıs. "Süfyanîler" ise Süfyan cereyanıdır. İbn-i Cerir-i Taberî Süfyanîlerle alâkalı rivayetleri Cami-ül Beyan'da (sebe', 51) âyeti altında cem'etmiştir.

"Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi islâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. Bunun bir te'vili şudur ki: İslâmların Deccal'ı ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali'nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı, Süfyan'dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal'ı ayrıdır. Yoksa büyük Deccal'ın cebr u ceberut-u mutlakına karşı itaat etmiyen şehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz." (Şualar, 585)

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor:
"Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitneden sakınmaya davet ederim: Medine'den çıkacak bir fitne, Mekke'den çıkacak bir fitne, Yemen'den çıkacak bir fitne, Şam'dan çıkacak bir fitne, şarktan çıkacak bir fitne, garbdan çıkacak bir fitne. Bir fitne de Şam'ın merkezinden zuhur eder ki, işte bu Süfyanî'nin fitnesidir."

Evet "rivayetlerde, vukuat-ı Süfyaniye ve hâdisat-ı istikbaliye Şam'ın etrafında ve Arabistan'da tasvir edilmiş. Allahu a'lem, bunun bir te'vili şudur ki: Merkez-i hilafet eski zamanda Irak'ta ve Şam'da ve Medine'de bulunduğundan, raviler kendi içtihadlarıyla -daimi öyle kalacak gibi, mana verip" merkez-i hükümet-i İslâmiye" yakınlarında tasvir etmişler, Haleb ve Şam demişler. Hadisin mücmel haberlerini, kendi içtihadlarıyla tafsil etmişler." (Şualar, 585)

Diğer bir rivayette, "İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek" denilmiş.

Bunun bir te'vili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamanki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.
Garibdir hem çok garibdir.

Yediyüz sene müddetinde islâmiyetin ve Kur'an'ın elinde şeref-şiar, barika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyetin bir kısım şeairine karşı istimal etmeğe çalışır. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor" diye rivayetlerden anlaşılıyor." (Şualar, 596)

"Hem büyük Deccalın, hem İslâm Deccalının üç devre-i istibdadları manasında üç eyyam var. Bir günü; bir devre-i hükümetinden öyle büyük icraat yapar ki, üçyüz sene yapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi adileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır." diye, gayet yüksek bir belagatla ümmetine haber vermiş." (Şualar, 587)

Kur'anın (19:82) âyetinde remzî bir mana ile; anarşistlerle, onları yetiştirenler arasında zıdlaşma olacağına bir işaret vardır.
"Rivayette var ki: "Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tabi olacaklar."

Vel'ilmu indallah, bunun bir te'vili şudur ki: "Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekavetiyle ve fenniyle ve siyasi ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır." demektir." (Şualar, 585)

Süfyan ve Deccal'ın kendilerinden daha çok, Süfyaniyet ve Deccaliyet denilen cereyanları ve komiteleri daha dehşetlidir.

Kur'an-ı Kerimin (Neml, 48) âyetinde, 9 şerir çete veya çete başlarının şehirde devamlı ifsad edecekleri bildirilir.


2 Ekim 2016 Pazar

Deccal'in Kırk Günü


Deccalin birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür."

Öyle anlaşılıyor ki, Bediüzzaman’ın bu sahih hadise verdiği manaya itiraz edenler Harici zihniyetin temsilcisi olan zahir-perestlerdir.  Çünkü, bunların itirazları; ilgili hadiste günler sayılırken, “Deccalin birinci günü bir yıl, ikinci günü bir ay” yerine “Bir günü bir yıl, bir günü bir ay...” şeklinde ifade edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Hâlbuki, meal olarak hadiste yer alan “Bir günü bir yıl, bir günü bir ay...” şeklindeki ifadenin anlaşılması için, bu günlerin belirlenmesi gerekir. Yoksa, ümmetine ders verdiği ve onları bilgilendirmek istediği çok önemli bir konuda günlerin ne anlama geldiğini kestirmek mümkün olmayacak ve bir fayda sağlamış olmayacaktır.

O hâlde bu günlerin ne anlama geldiğini bilmek çok önemlidir. Bunun yorumu ise, büyük alimlerin görevidir.  Hadiste üç gün belirtildikten sonra, yer alan “…diğer günleri, normal günler gibidir.” mealindeki ifadeden, sayılan günlerin belli bir sırlamayı ifade ettiğini anlamak gerekir.

İmam Nevevî’ye göre de bu hadiste geçen günlerin manasının zahirine göre olduğu, yani biri bir sene, diğeri bir ay… şeklindedir. “…diğer günleri, normal günler gibidir” mealindeki ifadeden bunu böyle anlamak gerekir.(bk. Nevevî, ilgili hadisin şerhi)

Nevevî de söz konusu günleri “...ikinci gün bir ay, üçüncü gün bir Cuma / hafta kadardır.” (a.g.e) demek suretiyle Bediüzzaman’ın yorumuna uygun ifadeler kullanmıştır.

Ebudavud ve Tirmizî’nin şerhlerinde de  aynı ifadelere yer verilmiştir. (bk. Avnu’l-Mabud, Tuhfetu’l-ahvezî, ilgili hadisin şerhi)

İlginçtir ki, Bediüzzaman Hazretlerinin yorumuna yazılı olarak itiraz eden aynı şahıs, aşağıda gösterdiği dipnotta, kendisini mahcup eden ve Bediüzzaman gibi yorumda bulunan alimlerin görüşlerine yer vermiştir:

“(4. DİPNOT: İbnu’l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, 1/156) İbnu’l-Hümâm, sonra görüşünü Deccal hadisi ile desteklemiştir. Bu hadise göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) Deccal’ın çıkmasında yeryüzünde kırk gün kalacağını, ilk gününün bir sene, ikinci gününün bir ay, üçüncü gününün bir hafta süreceğini, diğer günlerin ise normal günler gibi olacağını söylemiştir. Bunun üzerine ashaptan birisi: 'Bir sene kadar uzun olacak günde sadece beş vakit namaz kılmak yetecek midir?' diye sormuş, Hz. Peygamber de cevabında: 'Hayır, (vakit) takdirinde bulununuz.' buyurmuştur. Böylece Hz. Peygamber (s.a.v.)’in henüz gölge boyu bir veya iki misline ulaşmadan ikindi namazının farziyetini (diğer namazlar da buna kıyas edilecektir) ortaya koyduğuna işaret eden İbnu'l-Hümâm devamla şöyle der: Bundan da anlıyoruz ki, haddi zatında farz, genel olarak herkese eşittir. Şu kadar var ki, vakitlerin oluştuğu yerlerde bu beş namaz vakitlere dağıtılır. Oluşmadığı yerlerde ise farziyet düşmez. (Aynı yer) Bu izahında İbnu'l-Hümâm’ın asıl maksatla, maksada ulaştıracak vesileleri aynı kefeye koymadığını görüyoruz. (Mehmet Erdoğan, İslâm Hukukunda Ahkâmın Değişmesi, MÜİFV Yayınları, İstanbul 1990, 110-112.)”

Bir ay uzunluğu olan ikinci güne ve bir hafta uzunluğu olan üçüncü güne gelince; onlar da birinci gün gibi zikredilen tarz üzere, yine birinci günün kıyası yapılacaktır. Allah, en iyi bilendir. (Nak. Sofuoğlu, Sahîh-i Muslim ve Tercemesi, 8/479; Hatipoğlu, Sünen-i İbn-i Mâce Tercemesi ve Şerhi, 10/325-326.)

Bu hadis, ahir zaman fitnesiyle ilgili diğer hadisler gibi müteşabih olduğunda şüphe yoktur. Yorumlanması, tevil edilmesi şarttır. Geçmiş alimlerin yorumlarından ziyade bu asrın müceddidi olan Bediüzzaman’ın yorumları, elbette daha kuvvetli ve daha isabetli olacaktır. Çünkü, hadiste işaret edildiği üzere, “İşitmek görmek gibi değildir.” Diğer alimlerin işittiği ahir zaman fitnesini, Bediüzzaman bizzat müşahede etmiştir. Bu hikmet içindir ki, Allah, onu Birinci Dünya Savaşı sırasında esir olarak Rusya’ya / kosturma’ya göndermiştir.

Bediüzzaman, bir yandan bu hadisi doğrulayan komünizm  inkılabının yapıldığı yönetimi yakından görmüş, icraatlarından Deccaliyeti müşahede etmiş; diğer yandan da Deccalle ilgili söz konusu hadisin manasını gösteren Kuzey Kutup eksenindeki güneşin farklı yerlerde, farklı günlere sahip olduğunu yakından temaşa etmiştir.

Hem komünizmin felsefe ve icraatından, hem de hadiste belirtilen günlerin evsafını gördüğü için, bunu bu şekilde tevil etmiştir.

İnsafla bakan kimse, bu tevilin son derece makul, hatta gözle görülen bir hakikatin ifadesi olduğunda şüphe etmez.

Hadisle ilgili Bediüzzaman’ın ikinci tevili de birinci tevil gibi son derece makul ve hadisin manasına çok uygundur. Denilebilir ki, hadis-i şerifte “birinci gün...” denmesinin önemli bir hikmeti, Bediüzzaman’ın yorumladığı bu iki manayı da ifade etmek içindir. Eğer “birinci, ikinci gün” şeklinde olsaydı, bu devrelere olan işareti biraz daha kapalı olurdu.

Deccal’in Şam’da çıkacağına dair bilgiye dayanarak Bediüzzaman’ın Rusya örneğine itiraz edenlerin bilmediği husus şudur: Deccal sadece bir tane değildir. Hadislerde otuz Deccal’den bahsedilir. Özellikle büyük iki Deccal’den biri bütün dinlere karşı olan genel deccaldir, biri de İslam düşmanı olan bir deccaldir ki, ona Süfyan / İslam deccali denir. Farklı hadis rivayetlerinde Deccal’in çıkacağı yer, zaman ve bazı vasıflarının farklı olması, ayrı Deccallere işaret etmektedir. Hatta aynı Deccal’in bazı alametleri olsun diye farklı zamanlarda bulundukları, farklı zaman ve mekanlarına işaret edilmiştir.




Deccal Nedir - Deccal Kimdir - Deccalin Özellikleri Nelerdir


Ahir zamanla alakalı rivayetlerde geçen önemli şahıslar: Deccal, Mehdî ve Hz. İsa... Birincisi din, îman, ahlâk, fazilet ve insanlık namına ne varsa tahrip eden, istibdat, zulüm ve terör estiren, diğerleri de ona karşı çetin bir mücadele veren üç insan... İşte Deccalın icraatını ortaya döktüğü böyle korkunç bir dönemde Mehdî ve İsa (a.s.) iştiyakla beklenmeye başlar. Bu mânevî kurtarıcılar inançsızlığa büyük darbeler indirerek inananlar için en büyük dayanak; güç, moral ve ümit kaynağı olurlar.

Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) hem Büyük Deccal, hem de İslâm Deccalı Süfyan'dan bahsetmiştir. Halbuki bunların özellikleri, sıfatları ayrı ayrıdır. Rivayetlerde bir sınırlama olmadığı, mutlak bırakıldığı için birkısım râvî ve âlimler birini diğerine karıştırmış, birini öteki zannetmişlerdir. Bu bakımdan müteşabih hadis hükmüne geçmektedir.

Deccal

Rivayetlerde Deccalın çıkışı, kâinatın en korkunç hadiselerinden birisi olarak gösterilmiştir. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz (a.s.m.), ümmetine özellikle onu haber vermiş, fitnesinden sakınmış ve ümmetini de sakındırmıştır.

"Hz. Adem'in yaratılışından itibaren kıyamete kadar geçen süre içerisinde Deccaldan daha büyük bir hadise (diğer bir rivayette daha büyük bir fitne) yoktur."(1)
buyurmakla da, onun tahribatının dehşet ve büyüklüğünü nazara vermiştir. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise onun şerrinin şeytandan daha etkili olduğunu bildirirler.(2) Sadece Resûl-i Ekremin (a.s.m.) değil, istisnasız bütün peygamberlerin ümmetlerini ondan sakındırması,(3) Firavunların, Nemrudların fitnesinin onun fitnesi yanında küçük kalacağına dikkatleri çekmek içindir.

Deccalın şerri öylesine büyüktür ki, Peygamberimizin (asm) bildirdiğine göre o çıktığında, korkudan, onun şerrinden kurtulmak için insanlar dağlara kaçma zorunda kalacaklardır.(4)

Şer ve fitnesinin büyüklüğü, dehşeti sebebiyledir ki, Allah Resûlü (asm) çoğu zaman olduğu gibi, ana hatlarıyla İslâmın bir özetini verdiği Veda Haccında okuduğu Veda Hutbesinde de Deccaldan bahsetmeyi gerekli görmüş, diğer peygamberler gibi, o da ümmetini uyarmıştır.(5)

Deccal, Arapça bir kelimedir, "decl" kökünden gelir. Sözlüklerde verilen mânâya göre Deccal, "yalancı, hîlekâr; zihinleri, gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak bucak her yeri dolaşan müfsid ve mel'ûn bir kişidir."

Bir hadis-i şerifte, özellikle onun, "yalancı, dalâlete sürükleyici"(6) özelliğine dikkat çekilmiştir.

Deccal, aldatıcı ve inkârcı, dehşetli fitne dolaplarını döndüren bir kimsedir. Fitnesinin en dehşetli tarafı, dinsizliğe dayalı bir sistem kurup insanları îmansız yaparak hem dünya, hem de ebedî hayatlarını mahvetmeye çalışmasıdır. O, ateizme, ahlâksızlığa, yalana dayanan saltanatını tek başına değil, kendisine gönül veren komitesiyle, temsil ettiği kâfirane ve münafıkâne sistemiyle birlikte yürütür.

Deccala, "Mesih" kelimesi eklenerek Mesih-i Deccal da denilir. Onun bu ünvanla anılmasının sebebi, gözlerinden birinin silik olmasıdır. Sözlüklerde Mesihe değişik bir çok mânâlar verilmiştir. Deccala sıfat olabilecek tarzdaki bu mânâlardan bir kısmı şöyledir: Yüzünün bir tarafında kaşı ve gözü olmayan, yaratılıştan bozuk, kötü, uğursuz, yalancı, çok öldüren.

Bir hadis-i şerifte ondan, "Mesihü'd-Dalâle," "Sapıklık Mesihi" diye söz edilir.(7)

Süfyan

Bir hadis-i şerifte,

"Âhir zamanda bir adam çıkacak ve ona Süfyan denilecek"(8)
buyurulmaktadır. Mahiyeti ise, "Sahih hadislerde bildirildiğine göre âhir zamanda gelecek ve ümmete karanlık günler yaşatacak, şeâir-i İslâmiyeyi tahribe çalışacak dehşetli ve münafık bir şahıstır."(9)

Çoğu kere onun harikalıklarından bahsedilir. Bu arada komutanlığına da dikkat çekilir.(10)

Büyük Deccal, dinsizliği program edinip daha çok Hristiyanlığa savaş açarken, İslâm Deccalı Süfyan, Allah katında yegâne hak din olan İslâma hem de açıkça savaş açmaktadır. Onun için de daha dehşetli görülmüştür. Elbette, yürürlükten kalkmış ve tahrif edilmiş bir dini terk etmek hak, ebedî ve hükmü devam eden bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmayacaktır.(11)

Deccal hakkında tevatür var

İlim adamlarının çoğu Deccal hakkında tevatür bulunduğunu, inkârının mümkün olmadığını söylerler.(12) Hatta bu konuda Allame Şevkanî, "Beklenen Mehdî, Deccal ve Mesih Hakkında Gelen Rivayetlerin Tevatür Derecesine Ulaştığının Açıklanması" adında bir kitap bile yazmıştır. Şevkanî, bu eserinde Mehdî ve İsa Aleyhisselâmın inişi hakkındaki hadislerin olduğu gibi Deccal hakkında rivayet edilen hadislerin de tevatüre ulaştığını anlatır.(13)

İbni Mende, Deccalın çıkışına inanmanın vacip olduğunu söyler.(14) Onun geleceğini inkâr etmek ise en azından dalâlettir.

Süfyanla ilgili hadis var mıdır?

Şüphesiz vardır. Hem de pek çok vardır. Yoktur demek ya cehaletten, ya da kasıttan kaynaklanır. Bediüzzaman, mahkemede savcının, "Süfyan'la ilgili hadis yoktur." şeklindeki iddiâsını cevaplandırırken bu gerçeğe dikkat çekmişti:

"'Süfyan'a dâir hiçbir hadis yoktur; varsa mevzûdur' diyen müddeî, hiç hadis kitaplarını okumadığı, belki Kur'ân'ın sûrelerinin ne kadar olduğunu bilmediği halde, biri bir milyon, diğeri beş yüz bin hadisi hıfzına alan İmam-ı Ahmed İbni Hanbel ve İmam-ı Buharî gibi müçtehidlerin, böyle küllî ve umûmî bir tarzda cesaret edemedikleri halde, o müddeî, küllî bir sûrette ve umûmî bir tarzda 'Süfyan hakkında hiçbir hadis yoktur, varsa mevzûdur' demesiyle, haddinden binler defa tecavüz edip, büyük bir hatayı irtikâb etmiş. Farz-ı muhal olarak, hadis de olmasa, ümmet-i İslâmiyede bir hakikat-i içtimâiye ve müteaddit defalar eseri görülmüş, vâkî ve hak bir hâdise-i istikbaliyedir."(15)

Deccalların sayısı çoktur. Her asrın deccalları vardır. Bir hadis-i şeriften bunların sayısının otuzu bulacağını öğreniyoruz.(16)

Bunlar arasında âhir zaman deccallarının apayrı yeri vardır. Çünkü daha dehşetlidirler. Bunlar da iki tanedir. Biri, büyük Deccal'dır, dünya çapında çıkar; diğeri de İslâm Deccalıdır. Buna -ki Hz. Ali(17) ve bir kısım ehl-i tahkik Süfyan demişlerdir(18) ve Hz. Ali (ra) hep bu Deccalden bahsetmiştir.(19) Süfyan Müslümanlar içinde çıkacak ve aldatmakla iş görecektir.

Deccalla ilgili Buharî ve Müslim dahil birçok hadis kitabında çokça sahih hadis bulunmaktadır. Doğrusu Deccalın vasıfları ve icraatı hariç, geleceğiyle ilgili hiçbir tartışma bulunmamaktadır.

Öyleyse Deccalın geleceği ne kadar kesinse Mehdî'nin gelişi de o ölçüde kaçınılmazdır. Çünkü zehir panzehirsiz düşünülemez. Nemrudu Hz. İbrahim (as)'siz, Firavunu Hz. Musa' (as)sız düşünemeyeceğimiz gibi Deccalı da Mehdîsiz düşünemeyiz. Deccal varsa Mehdî de vardır.

Hiç akıl kabul eder mi ki, Deccal meydanı boş bulup alabildiğine at oynatsın, maddî ve mânevî istediği her türlü tahribatı yapsın, bâtılları yerleştirmeye çalışsın da onun karşısında duracak, onunla mücadele edecek, tahribatını engelleyip hakkın yerleşmesini sağlayacak kimseler bulunmasın. Bunu akılla, mantıkla, ilimle, dinle bağdaştırmak mümkün değil, âdetullaha da ters düşer. Bediüzzaman'ın dediği gibi,

"Cenab-ı Hak kemâl-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddit veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u âzam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevî Mehdî hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izâle edip, milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi (a.s.m.) muhafaza etmiş. Mâdem âdeti öyle cereyan ediyor; âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddit, hem hâkim, hem Mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nurânîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır."(20)

Kaynaklar:

(1) Müslim, Fiten: 126.
(2) Ramûzü'l-Ehadis, s. 518.
(3) Buharî, Fiten: 26; Müslim, Fiten: 101.
(4) Müslim, Fiten: 125; Tirmizî, Kitabü'l-Menakıb: 70.
(5) Buharî, Kitabü'l-Meğazî: 64.
(6) Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I-VI (Kahire: 1313), 5:372.
(7) el-Heytemî, Mecmaü'z-Zevâid-I-VIII (Beyrut: 1403/1982), 7:348.
(8) Hakim en-Nisaburî, Ebû Abdullah Muhammed, Müstedrek, I-IV (Beyrut: Dâru'l-Marife, ts.), 4:520; Kenzü'l-Ummal, 14:272.
(9) Alâeddin el-Müttekì bin Hüsameddin bin İsmail el-Hindî, Kenzü'l-Ummal (Beyrut: 1989), 11:125; Bursalı İsmail Hakkı, Ruhu'l-Beyan fî Tefsîri'l-Kur'ân, I-X (İstanbul: 1330), 8:197.
(10) Müslim, Fiten: 125.
(11) Nursî, Sözler, s. 158.
(12) el-Münavî, Feyzü'l-Kadîr (Beyrut: 972), 3:537; Said Havva. el-Essas fi's-Sünne-İslâm Akàidi. çev. M. Ahmed Varol, Orhan Aktepe v.d. (İstanbul: Aksa Yayın-Pazarlama, 1992), 9:335.
(13) Sıddık Hasan Han, el-İzaa, s. 114; Said Havva, el-Essas fi's-Sünne, 9:335-336.
(14) Sarıtoprak, A.g.e., s. 67.
(15) Şuâlar, s. 360.
(16) Buharî, Fiten: 25; Menakıb: 25; Müslim, Fiten, 84; Ebû Davud, Fiten: 1.
(17) Gazalî, A.g.e., 1:59
(18) Berzencî, el-İşâa fî Eşrâti's-Sâa, s. 95-99; Muhtasar u Tezkireti'l-Kurtubî, s. 133-134; Şuâlar, s. 501, 504.
(19) Şuâlar, s. 501.
(20) Mektûbât, s. 425

Deccal Kimdir?

Deccal, دجَلَ “de-ce-le” kökünden türemedir. Yalan söylemek, bir şeyi bir şeye karıştırmak, gizlemek ve örtmek manalarına gelir. Kıyamet saatinin büyük alametlerinden biri de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Deccal ismini verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccal’e bu isim, hakkı örttüğü ve çok yalan söylediği için verilmiştir.

Deccal’in bir diğer ismide Mesih’dir. Mesih kelimesinin 50 tane manası vardır. Bunların içinde ‘doğru söyleyen’ ile ‘saptıran yalancı’ gibi birbirinin zıddı manalar da vardır! Allah-u Teâlâ iki tane mesih yaratmıştır ki, biri diğerinin zıddıdır. Mesih İsa (Aleyhisselam) doğru söyleyen ve insanlara doğru yolu gösterendir.

Mesih Deccal ise, insanlık için yaratılmış en büyük fitnelerden birisi olup çok yalan söyleyen ve insanları saptırandır. Ona Mesih denme sebebi, iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması da olabilir.

Deccal ise, mübalağalı ism-i fail olup anlamı, görülmemiş ve duyulmamış yalanlar söyleyerek hakkı batıla karıştıran, gerçeği ters çeviren demektir.

Deccal hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadislerine baktığımız zaman:

Deccal, Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır. Deccal, taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır ve küfrünü insanlardan gizli tutar.

Deccal, Rab olduğunu iddia eder. İşte bundan dolayı yalancılığı ile isim almıştır. Deccal, insanlara olayları karışık göstermesinden ve batılı örtüp onu süslü göstermesinden dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir.

Deccal kendisinin ilahlığını ilan edip, Allah’ın izni ve imtihan gereği olağanüstü şeyler göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir! Bazı insanlar onun fitnesine kanıp yolunu saptırırken, Allah, iman edenleri iman üzere sabit kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır.

Daha sonra Allah-u Teâlâ, İsa (Aleyhisselam)’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den Deccal’le ilgili rivayet edilen hadislerden bir kaçını burada zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur.

Deccal Yahudi Milletindendir!

(1) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal, Yahudi’dir, onun çocuğu olmaz! Allah, ona Mekke ve Medine’yi haram kılmıştır!”

Müslim 2927/90

(2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal, kâfirdir! O kısırdır, çocuğu olmaz! O Medine ve Mekke’ye giremez!”

Müslim 2927/91

(3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’e İsbehan Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır. Onların başlarında ve omuzlarında miğfer vardır.”

Müslim 2944/124

Deccal’in Çıkma Sebebi ve Çıkış Yeri

(4) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olurlar.”

İbni Mace 4072

Yüzlerinin deri üzerine deri kaplı kalkan gibi olması, Tatarların ve Türklerin vasfıdır. Deccal’in çıkma sebebine gelince, mü’minlerin annesi Hafsa (Radiyallahu Anha) şöyle nakletmektedir.

(5) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal ancak kendisini kızdıran bir şey sebebiyle çıkar. Deccal’i insanlar üzerine gönderecek ilk sebep, onu gazaba getirecek bir kızgınlıktır.”

Müslim 2932/98, 99

Deccal’i kızdıracak şeyin ne olduğunu bilmiyoruz. Mescidu’l-Aksa’nın Yahudi işgalinden kurtulması mı? Yoksa dünyada Yahudilerin yönettiği Hristiyanlara karşı, Müslümanların zafer kazanmasıyla haçlı gücünün yok olması mı? Allah (Azze ve Celle) en iyi bilendir.

Ancak Deccal’i kızdıracak sebebin İslam ümmetinin iyiliğine olan bir iş olduğunu söyleyebiliriz. Allah-u Teâlâ’dan yakın zaferi müyesser kılmasını dileriz. Deccal’in ortaya çıktığı zaman hedefi Medine-i Münevvere olacaktır. Allah-u Teâlâ kendisinin bildiği bir sebepten dolayı orayı korumaktadır.

Muhtemelen Medine o zamanlar İslam ve Müslümanlar için bir kale ve sığınak olacaktır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu hadisinde bunu bize bildirmektedir.

(6) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İslam, garip (kimsesiz) başladı ve başladığı gibi kimsesiz hale dönecektir. İslam, yılanın deliğinde kıvrılıp toplandığı gibi iki mescid arasında toplanır.”

Müslim 232/146

(7) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in hedefi Medine olduğu halde doğu tarafından gelir. Uhud dağının arkasına iner. Sonra melekler onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve orada helak olur.”

Müslim 1380/486

(8) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Mekke ve Medine hariç Deccal’in uğramayacağı hiç bir belde yoktur. Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır. Deccal (Medine civarında) çorak bir yere konaklar. Sonra Medine ahalisi ile birlikte üç kere sarsılır. Akabinde her kâfir ve münafık Deccal’e (beraber) çıkar. ( Ve ona katılır.)”

Buhari 1758

(9) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Medine’ye Deccal’in korkusu giremez! O gün Medine’nin yedi kapısı vardır ve her kapıda iki melek bulunur.”

Buhari 1757

Deccal’in Sıfatı

(10) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Allah, Âdem zürriyetini yarattığından beri yeryüzünde Deccal’in fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır! Allah’ın gönderdiği her Nebi, ümmetini Deccal’den sakındırmıştır! Ben Nebilerin sonuncusuyum, siz de son ümmetsiniz. Şüphe yok ki o (Deccal) sizin içinizde çıkacaktır.”

İbni Mace 4077

Deccal’i ayırt eden en belirgin özellik; onun sağ gözünün şaşı, sol gözünün sönük ve iki gözünün arasında kâfir yazılı olmasıdır.

(11) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Ben size Deccal’i anlattım hatta onu anlamayacağınızdan korktum. Deccal; ayakları dengesiz ve çarpık, saçı oldukça kıvırcık, bir gözü kör olup ne yüksekçe ne de çukurca olan biridir. Eğer onun durumu size karışık gelirse biliniz ki sizin Rabbiniz kör değildir! Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremeyeceksiniz!”

Ebu Davud 4320

(12) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlar içerisinde ayağa kalktı, Allah’ı layık olduğu sıfatlarla övdü. Sonra Deccal’ı zikredip şöyle buyurdu:

“Ben sizi onun şerrinden sakındırıyorum. Nebilerin hepsi kavmini Deccal’in şerrinden korkutup sakındırmıştır. Yemin olsun Nuh da kendi kavmini Deccal’den sakındırmıştır. Ancak ben size hiçbir Nebinin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki Deccal şaşıdır; Allah ise şaşı değildir!”

Başka bir hadiste ise, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“...Muhakkak ki onun iki gözünün arasında Kâfir yazılıdır. Onun amelini kerih görüp sevmeyen herkes, o yazıyı okur. Yahut her mü’min o yazıyı okur. Bundan sonra şunu kesin olarak bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar aziz ve celil olan Rabb’ini göremeyecektir!”

Buhari 2850, Müslim 2931/169

(13) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Allah’ın gönderdiği hiçbir Nebi yoktur ki, ümmetini Deccal hakkında uyarmış olmasın! Nuh da ondan sonraki Nebiler de kavimlerini uyarmıştır. O sizin aranızda çıkacaktır. Onun işinden hiçbir şey size gizli kalmamıştır. Rabbinizin kör olmadığı size gizli kalmamıştır. Deccal ise sağ gözü şaşıdır.(Diğer gözü ise) sanki içi çıkarılmış üzüm tanesi gibidir.”

Buhari 7277

(14) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal; ‘ben sizin Rabbinizim’ der. Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz! O, tek gözü kör biridir. Sizin Rabbiniz kör değildir! Onun iki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Okuması olan yahut olmayan her mü’min o yazıyı okur.”

(15) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Deccal’i rüyasında görmüş ve bize şöyle vasfetmiştir:

“Sonra bana bir adam gösterildi. Saçları kıvırcık, sağ gözü şaşı, diğeri içi çıkarılmış üzüm tanesi gibiydi. Ben ‘Bu kim?’ diye sordum. ‘O, Deccal’dir’ denildi.”

Müslim 169/273

(16) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in sol gözü yoktur, üzerinde sadece zar vardır. İki gözü arasında kâfir yazılıdır.”

Müslim 2933/103

(17) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in gözü cam gibi yeşildir.”

Ahmed 5/123, 124

(18) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“…Daha sonra sağ gözü şaşı ve çok kıvırcık saçlı, gördüğüm insanlardan en çok Katan’ın oğluna benzettiğim bir adam gördüm. Ellerini bir adamın omzuna koymuş, Kâbe’yi tavaf ediyordu. ‘Bu kimdir?’ diye sordum. ‘Deccal’dir’ dediler.”

Müslim 169/274

Deccal, Müslümanların İstanbul’u ikinci defa fethetmesinden sonra ortaya çıkacaktır. İlk fetih, Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmed Han komutasındaki Müslümanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

(19) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Rumlar A’mak yahut Dabık’a ininceye kadar kıyamet kopmaz! O gün onların karşısına yeryüzü ahalisinin hayırlılarından bir ordu çıkar. Saf saf dizildikleri vakit, Rumlar:

−Bizimle bizden esir alanların arasını boşaltın da onlarla savaşalım, derler.

Müslümanlar:

−Hayır, Allah’a yemin olsun ki sizinle kardeşlerimizin arasını asla boşaltmayız, derler. Bunun üzerine onlarla savaşırlar. Müslümanların üçte biri hezimete uğrar ki, Allah onların tevbesini kabul etmez, üçte biri öldürülür ki onlar Allah katında şehitlerin en faziletlisidir. Kalan üçte biri de fethe devam eder. Onlar asla fitneye düşmezler. İstanbul’u fethederler. Onlar ganimetleri taksim ederken kılıçlarını zeytin ağacına asmışlardır. Bu arada onların içinde şeytan:

−Deccal sizin ailelerinizin arasında çıktı, diye sayha atar. Bu haber yalan olduğu halde çıkarlar. Onlar Şam’a geldikleri vakit Deccal çıkar.

Diğer bir rivayette ise Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−Onlar ganimetleri taksim ederken, bir ses ‘Deccal çıktı’ diye nida eder. Onlar da her şeyi bırakıp dönerler.”

A’mak ve Dabık; Suriye’nin Halep şehri yakınlarında iki mevki ismidir.

Müslim 2897/34

(20) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“…Sizden kim Deccal’e yetişirse, ona Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun. Deccal, Şam ile Irak arasında bir mevkide çıkar. Sağa gider ifsat eder, sola gider ifsat eder. Ey Allah’ın kulları! Sebat edin!”

Biz:

−Ey Allah’ın Rasulü! Deccal yeryüzünde ne kadar kalır? diye sorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Kırk gün kalır. Birinci günü bir sene gibi, ikinci günü bir ay gibi, üçüncü günü Cuma’dan diğer Cuma’ya kadar, diğer günleri sizin günleriniz gibidir.” (Yani 439 gün)

Biz:

−Ya Rasulallah! O bir senelik günde bir günün namazı kâfi gelir mi? diye sorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Hayır, siz o bir senelik gün için namaz vakitlerini ölçerek tayin ediniz!”

Biz:

−Ya Rasulallah! Deccal’in yeryüzündeki hızı ne kadardır? diye sorduk.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Rüzgârın yönlendirdiği yağmur gibidir. Deccal bir kavme gelir, onları davet eder. Onlar da davetine icabet edip ona iman ederler. Bunun üzerine Deccal semaya emreder onlara yağmur yağdırır, yere emreder onlara nebatat bitirir. O kavmin otlağa çıkmış hayvanları akşam olunca zirveleri en yüksek, böğürleri daha geniş ve memeleri sütten dopdolu olarak dönerler.

Sonra Deccal başka bir kavme gelir, onları davet eder. Onlar Deccal’i reddedip iman etmezler. Deccal onları bırakıp gider. O kavim kuraklığa ve kıtlığa uğramış olarak sabahlar, malları ellerinden gider. Deccal bir harabeye uğrar ve ‘hazinelerini çıkar’ der. Bunun üzerine o harabenin hazineleri, arıların arıbeyinin arkasından takip etmesi gibi onu takip ederler.

Sonra Deccal, gençlik dolu bir adamı çağırır, ona kılıçla vurup iki parçaya ayırır. Her bir parçayı ok atımı mesafesinde uzaklaştırır. Sonra onu çağırır, o genç güler halde yüzü parlayarak gelir. Deccal bu şekilde iken Allah azze ve celle Meryem oğlu İsa’yı gönderir. İsa aleyhisselam, Dimeşk’in doğusunda “Beyaz Minare” denilen mevkide herd ile boyanmış iki parça elbise içinde ellerini iki meleğin kanatlarına koymuş bir halde iner. Başını öne eğse su damlatır, yukarı kaldırsa inci tanesi gibi su bulunur. İsa’nın nefesinin rüzgârını hisseden hiçbir kâfir yaşayamaz! Onun nefesinin rüzgârı göz alabildiğincedir. İsa aleyhisselam, Deccal’i arar, nihayet ona Lüdd kapısında yetişir ve onu öldürür.

Sonra Meryem oğlu İsa aleyhisselam’a Allah’ın Deccal’den koruduğu bir kavim gelir. İsa aleyhisselam, onların yüzünü sıvazlar ve cennetteki derecelerini onlara söyler. Onlar bu durumda iken Allah azze ve celle, İsa aleyhisselam’a:

−‘Bana ait bir takım kullar çıkardım ki onlarla savaşmaya kimsenin kudreti yoktur! Sen kullarımı Tur dağında muhafaza et’ diye vahyeder. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ, Ye’cuc ve Me’cuc kavmini gönderir. Onlar her tepeden süratle inerler. Onların ilkleri Taberiye gölüne uğrar ve içmeye başlarlar. Onların sonları göle uğradıklarında:

−Andolsun ki bir zamanlar burada su vardı, derler. Allah’ın Nebisi İsa aleyhisselam ve ashabı, Tur dağında mahsur kalırlar. O zaman onlardan birinin yiyecek olarak bir sığır başı olması, sizden birinin şu anda yüz dinarı olmasından iyidir. Sonra Allah’ın Nebisi İsa aleyhisselam ve ashabı, Allah’a dua ederler. Bunun üzerine Allah azze ve celle Ye’cuc ve Me’cuc kavminin boyunlarına negaf denilen kurtlardan gönderir. Hepsi de tek bir kişinin ölmesi gibi ölü olarak sabahlarlar.

Sonra İsa aleyhisselam ve ashabı yeryüzüne inerler. Yeryüzünde onların cesetlerinden ve pis kokularından dolmamış bir karış dahi yer bulamazlar. Sonra İsa aleyhisselam ve ashabı yine Allah’a dua ederler. Allah azze ve celle develerin boyunlarına benzeyen kuşlar gönderir. Kuşlar onların cesetlerini Allah’ın dilediği bir yere taşırlar. Sonra Allah azze ve celle bir yağmur gönderir, balçıktan ve kıldan yapılan hiçbir ev kalmaz, hepsi dümdüz olur. O yağmur yeryüzünü yıkar, hatta ayna gibi yapar.

Sonra yeryüzüne:

−‘Meyvelerini, nebatatını bitir bereketlerini getir’ denilir. O vakit, bir topluluk, cemaat tek bir nar meyvesinden yerler ve onun kabuğunda gölgelenirler. Sütler de bereketlenir. Sağmal bir devenin sütünden büyük bir kalabalık içerler, sağmal bir ineğin sütünden bir kabile içer, sağmal bir koyunun sütünden bir oymak içer. Onlar bu şekilde iken Allah-u Teâlâ tatlı bir rüzgâr gönderir. Bu rüzgâr onların koltuk altlarından girer, her mü’min ve Müslümanın ruhunu kabzeder ve insanların en şerlileri kalır. Onlar eşeklerin ilişkiye girmesi gibi insanların gözü önünde ilişkiye girerler.”

Müslim 2937/110, Tirmizi 2341

(21) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in tek gözü kördür. Onun yanında cennet ve ateş benzetmesi vardır. Onun cennet dediği ateşin ta kendisidir…”

Müslim 2934/104

(22) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Deccal çıktığında kendisiyle beraber cennet ve ateş vardır. İnsanların ateş olarak gördükleri soğuk bir sudur. İnsanların su olarak gördükleri ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim ona yetişirse ateş olarak gördüğüne gitsin, çünkü o soğuk ve tatlı bir sudur.”

Buhari 3264

(23) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Ben, Deccal ile beraber olanı ondan daha iyi bilirim. Onun yanında akar iki nehir vardır. Onlardan biri dış görünüş itibarıyla beyaz bir sudur, diğeri alevlenmiş bir ateştir. Sizden biri ona yetişirse ateş olarak gördüğü nehre gelsin. Sonra başını daldırıp ondan içsin, çünkü o, soğuk bir sudur. Deccal’in sol gözü yoktur, üzerinde kalın bir perde vardır. İki gözü arasında kâfir yazılıdır. Okuması olan olmayan her Müslüman o yazıyı okur.”

Müslim 2934/105

(24) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Kim, Deccal’i duyarsa ondan uzak dursun! Allah’a yemin olsun ki, bir adam ona kendisinin mü’min olduğunu sanarak gider, onun attığı şüphelerden ona tabi olur!”

Ebu Davud 4319

(25) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Deccal kendisine haram olduğu halde Medine geçitlerine gelir. Medine yakınlarındaki bir takım çorak toprağa konaklar. O gün insanların en hayırlısı olan yahut hayırlılarından biri olan bir kimse ona şöyle der:

−Şahitlik ederim ki sen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bize bahsettiği Deccal’sin!

Deccal insanlara:

−Bunu öldürsem sonra da diriltsem, rabliğimden şüphe eder misiniz? der.

İnsanlar:

−Hayır, derler. Onu öldürür, sonra diriltir.

O genç:

−Allah’a yemin olsun ki, bugün senin hakkında daha fazla kanaat sahibiyim, der. Bunun üzerine Deccal onu öldürmek ister ama buna güç yetiremez!”

Buhari 6981

(26) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Deccal zuhur eder. Mü’minlerden bir adam ona doğru yönelir.

Deccal’in askerleri:

–Nereye gitmek istiyorsun? diye sorarlar.

O genç:

−Şu çıkana gidiyorum, der.

Onlar:

−Yoksa sen bizim rabbimize iman etmiyor musun? derler.

O genç:

−Rabbimizde gizlilik yoktur, der.

Bunun üzerine:

−Onu öldürün, derler. Sonra onlardan bir kısmı diğerlerine:

−Rabbiniz kendisinin haberi olmadan birini öldürmenizi yasaklamadı mı? derler. Onu Deccal’e götürürler.

Mü’min onu gördüğü vakit:

−Ey insanlar! Bu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bize haber verdiği Deccal’dir, der. Deccal emreder, o mü’min karnı üzere yere yatırılır. Döve döve sırtı ve karnı genişletilir.

Deccal:

−Bana iman etmiyor musun? diye sorar.

O mü’min:

−Sen çok yalancı Mesih Deccal’sin, der. Deccal emreder, o mü’min başının ortasından iki ayağının arası ayrılana kadar testere ile kesilerek ayrılır. Sonra Deccal bu iki parça arasında yürür.

Sonra:

−Kalk, der. O mü’min dikilerek eski halini alır.

Sonra Deccal:

−Bana iman etmiyor musun? diye sorar.

O mü’min:

−Senin hakkında kanaatimi artırmaktan başka bir şey yapmadım, der.

Sonra:

−Ey insanlar! Deccal bunu benden başka hiç kimseye yapamayacaktır, der. Onu kesmek için Deccal tutar, boynu ile köprücük kemiği arası bakır bir levha haline gelir. Onu elleri ve ayaklarından tutar ve onu atar. İnsanlar onu ateşe attığını sanırlar, ancak cennete atılmıştır.”

(27) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Bu mü’min, âlemlerin Rabbi katında şahadeti en yüce olandır.”

Müslim 2938/113

Deccal’in Çıkacağını Gösteren İşaretler

(28) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Deccal’in çıkmasından önce üç şiddetli yıl olur. İnsanlar o yıllarda şiddetli kıtlığa maruz kalırlar. Sonra ilk yıl Allah semaya emreder, sema yağmurun üçte birini hapseder tutar. Yere emreder, yer nebatının üçte birini hapseder tutar. Sonra ikinci yıl Allah semaya emreder, yağmurunun üçte ikisini tutar. Yere emreder, nebatının üçte ikisini tutar. Sonra üçüncü yıl Allah semaya emreder, yağmurunun tamamını tutar, bir damla yağmur düşmez. Yere emreder, nebatının tamamını tutar, hiç yeşillik bitmez! Allah’ın dilediği hariç, çift tırnaklı (geviş getiren) helak olmayan hiç hayvan kalmaz!”

Denildi ki:

−O zaman insanlar ne ile yaşarlar?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Tehlil, tekbir, tahmid onlar için yiyecek yerine geçer.”

Tehlil; ‘La ilahe illallah’ demektir.

Tekbir; ‘Allah-u Ekber’ demektir.

Tahmid; ‘Elhamdulillah’ demektir.

İbni Mace 4077

(29) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ahlas fitnesi, insanların birbirinden kaçması, malının ve ehlinin yağma edilmesidir. Sonra bolluk fitnesi olacak. Bu fitnenin dumanı benim Ehl-i Beyt’imden, benden olduğunu iddia eden bir adamın ayaklarının altına kadar varacak, hâlbuki o benden değildir! Gerçekte benim dostlarım muttakilerdir. Sonra insanlar, eğreti düzgün olmayan, nizamsız bir adamın başına toplanacaklar.

Sonra düheyma fitnesi olacak ki bu ümmetten dokunmadığı kimse kalmayacak! Fitne bitti denildiğinde devam edip yaygınlaşacak. O fitne içerisinde, kişi mü’min olarak sabahlayacak, akşama kâfir olarak çıkacaktır. Hatta insanlar iki ayrı gruba ayrılacaklardır. Biri nifaksız iman grubu diğeri imansız nifak grubudur. Böyle olduğu zaman, o gün yahut ertesi gün Deccal’i bekleyin.”

Ebu Davud 4242

(30) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Beytü’l-Makdis’in imar edilmesi Yesrib’in harap olmasına, Yesrib’in harap olması Rumlarla Müslümanlar arasında harp çıkmasına, harbin çıkması İstanbul’un fethine, İstanbul’un fethi Deccal’in çıkmasına işarettir.”

Yesrib; Medine’nin eski adıdır.

Ebu Davud 4294

Beytü’l-Makdis’in imarı, Allah’ın izniyle Yahudi işgalinden kurtulmasından sonra Müslümanların eliyle olacaktır. Mukaddes topraklar, o zaman hilafet yurdu olacaktır.

(31) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu şöyle bildiriyor:

“Ey Havale’nin oğlu! Mukaddes topraklara hilafetin indiğini görürsen; insanlara zelzeleler düşünce ve kederler, büyük hâdiseler benim şu ellerimin senin başına olan yakınlığından daha yakındır.”

Ebu Davud 2535

Deccal’in Biyografisi ve Yapacağı Şeyler

1) Deccal, Yahudi’dir!

2) Deccal, Kâfirdir!

3) Deccal, Kısırdır!

4) Deccal, İnsanı Öldürüp Diriltir!

5) Deccal, Çok Kuvvetlidir!

6) Deccal, Cüsse Bakımından İnsanların En Büyüğüdür!

7) Deccal, Çok Hızlıdır!

8) Deccal, Kalın Boyunludur!

9) Deccal’in Alnı Açıktır!

10) Deccal, Kırmızı Yüzlüdür!

11) Deccal, İri Yarı Biridir!

12) Deccal, Kısa Boyludur!

13) Deccal’in Bacakarının Arası Açıktır!

14) Deccal, Sevimsizdir!

15) Deccal, Gençtirv

16) Deccal, Çukur ve Tümsek Olmayan Bir Halde Silme Düzdür!

17) Deccal’in Saçı Oldukça Kıvırcıktır!

18) Deccal’in İki Gözü Arasında Kâfir Yazılıdır!

19) Deccal’in Gözü Cam Gibi Yeşildir!

20) Deccal’in Sağ Gözü Kör veya Şaşıdır!

21) Deccal’in Sol Gözü Sönük veya İçi Çıkartılmış Üzüm Tanesi Gibidir!

22) Deccal’in Ayakları Dengesiz ve Çarpıktır!

23) Deccal’in Yanında Akar İki Nehir Vardır!

24) Deccal, Gökyüzüne Emrettiğinde Yağmur Yağar!

25) Deccal, Toprağa Emrettiğinde Sebze ve Meyve Çıkar!

26) Deccal, Toprağa Emrettiğinde Hazinelerini Çıkartır!

27) Deccal, Hayvanların Memelerindeki Sütünü Artırır!

28) Deccal, Sebzelerin ve Meyvelerin Bereketini Artırır!

29) Deccal’in Yanında Ekmekten ve Etten Dağlar Vardır!